- Dönemin koşullarına göre muamele görmek/etmek ne kötü. Misal bir zamanlar suç sayılan bir eylem sonradan değişen algılarla birlikte suç olmaktan çıkıyor ama sen zamanında aynı eylem için idam cezası alıp darağacını boyluyorsun. Ben olsam hortlayıp hesap sorardım, beni niye astınız lan ipneler diye. Ya da mesela 15 yıl hapis yattıktan sonra siyaset esnafı bir yasa ile seni yatıran maddede bir düzenleme yapıp suçun cezasını 5 yıla indiriyor. Aha durduk yere girdi sana 10 yıl. Çok fena...Ben işin geyiğindeyim ama böyle bu. Buna benzer konular açıldığında hep verilen örnekler (Deniz Gezmiş, hatta Adnan Menderes) üzerinden düşünüldüğünde insan işin vahametini daha somut algılayabiliyor.
- Bir de işin teknoloji, tıbbın geldiği nokta gibi boyutları var o da fena. Çiçek hastalığı, verem v.s. gibi bi sürü hastalık nicelerini aldı götürdü. Şimdi doktor aşı yaparken çiçek hastalığını %100 engeller diyor. Doktor olsam 24 saat çalışırdım yeminlen, bu sorumluluk adamı deli eder lan. Düşünsene, sen kıçını yaydın oturdun diye sabi sübyan telef oluyor. İyi ki topluma yararlı bir işim yok. (Niye topluma yararlı bir iş edinmedim. Lan?!
- Kürt meselesi, terör gibi konular açıldığında mevzuya oronzbuçocuklarışerefsizkifayetsizler diye girmek gibi bir huyum yok ama 7 tane gencecik adamın cenazesi kalkmadan sniper soğukkanlılığında provakassyoonnn açıklaması yapan siyaset esnafına kafam girsin. Sizin çoluğunuz çocuğunuz yok mu lan?
- Az aşağıda Joining You diye bir şarkı var ya onu her dinlediğimde Orta Anadolu köylüsü gibi çömelip göğsüme vura vura kendimi helak edesim geliyor. Alanis Abla şarkıyı yazarken çok uzaklarda Asya'da bir ülkede adamın birinin böyle duygular içine gireceğinin farkında mıydı acaba? Şimdi sorsan müzik evrenseldir der, dünya müziği der, halkların kardeşliği der ama bilmez duygularımı, dokunamaz gözyaşlarıma elleriyle. Yine de hastasıyım kendisinin.
- Orta Anadolu köylüsü deyince aklıma geldi, Romario da öyleydi bak. Orta Anadolu köylüsü gibi sağlamdı, bodurdu, devrilmezdi. Bütün maç bir atraksiyona girmez, sonra tak diye koyardı çocuğu. Öyle bir istatistik tuttular mı kendisi için bilmem ama bence girilen gol pozisyonunu gole çevirme oranında ormanda 10 kaplan gücündeydi.
ne geçmiş tükendi ne yarınlar, hayat yeniler bizleri, geçse de yolumuz bozkırlardan, Denizlere çıkar sokaklar
8 Aralık 2009 Salı
SAYIKLAMALAR
26 Kasım 2009 Perşembe
25 Kasım 2009 Çarşamba
İKİNCİ ÜNİVERSİTE
Bugün kayıtların son günüydü. Dolayısıyla bu da geç kalmış bir post. Ama bu işin tekrarı olacaktır. O yüzden kısacık bilgi vereyim: İnternet üzerinden okumak istediğiniz bölüm, dil, iletişim bilgileri, sınavlar girmek istediğiniz yer v.s. v.s. gibi bilgileri doldurup üç parçadan oluşan bir formun çıktısını alıyorsunuz. Bankaya harç ve kitap bedeli bayılıyorsunuz.Ödemeler Vakıfbank aracılığıyla yapılıyor ama Vakıfbank sizinle kesinlikle muhatap olmak istemiyor. Bankanın içine sokmadı lan adamlar. Parabankomat ya da ona benzer ismi olan bir makine ile görüşüyorsunuz. Ancak kendisi 2-TL para üstünü verecek kadar gelişmiş bir model, no problem yani ...
13 Kasım 2009 Cuma
NEFES: VATAN SAĞOLSUN
6 Kasım 2009 Cuma
FUTEBOL Brezilya Tarzı Yaşam
26 Ekim 2009 Pazartesi
INGLOURİOUS BASTERDS
DEMEK YİNE SANA HÜSRAN VAR
Maç öncesi yaşanan ufak çaplı kavgadan sonra işlerin geçen seneki gibi çığrından çıkacağı korkusunu yaşadım ama maç futbolcuların arasındaki bireysel sürtüşmeler dışında daha sakin geçti.Bu arada kaptanlık bandı Arda'ya yakışmıyor.
Geçen seneki kavgada zaten sicilini bozmuş olan Arda yine aynı yalancı pehlivan tavırları, yine o sokak arası kabadayı hareketleriyle iş başındaydı. Baroni'nin hareketi tasvip edilemez ama Arda'nın Baroni'ye "adam ol" diye seslenmesinde de zeka aranamaz. TRT'de Mehmet Demirkol "bu Kurtlar Vadisi" jargonudur dedi ama işin doğrusu bu Fatih Terim jargonudur.
16 Ekim 2009 Cuma
BENİM OYUNLARIM VARDI BÖLÜM 2
İşte böyle bir oyundu saatlerce oynadığı. Öyle boş gözlerle izliyor, bir an önce bilgisayarın başından kalkması için dua ediyordum. "Öf be kardeşim ne anlıyorsun bu oyundan" o dönemdeki en popüler sloganımdı. Tabi bu nafile co-pilotluk sonsuza kadar sürmedi. Yine Özgür'ün teşvikiyle direksiyona ben geçmeye başladım ve önümde yepyeni bir dünyanın yattığını fark ettim: Might and Magic VI
İzninizle şu tespitte bulunmak isterim; Bir insanı en çok saran oyun, başlangıçta zoraki oynadığı oyundur.
Çok zaman geçti üstünden o yüzden tam olarak isimleri hatırlamıyorum. Ama birinci resim bir piramidin içinde ve Mısırlı tipleri de piramidin koruyucuları. İkinci resim CD'nin kapağı, hala new butonuna basasım var. Sonuncusu da inventory dediğimiz, malzemeleri ve donanımızı görebildiğimiz bölüm. Baba acayip altın yapmış:)
Bu arada oyunun müziklerinin güzelliği konusunda şaka yapmıyorum:
15 Ekim 2009 Perşembe
VOL 3
Neden bu şarkıyı dinlerken kızımı düşünüp herkesin içinde ağlıyorum? Yaşlanmak böyle birşey sanırım.
Doğum günün kutlu olsun güzel kızım.
13 Ekim 2009 Salı
TANRI'NIN PALERMOSU
6 Ekim 2009 Salı
BENİM OYUNLARIM VARDI BÖLÜM 1
Çocukluk arkadaşlarımdan birinin Armstrad bilgisayarı vardı ama. (Korkma 80'ler, 90'lar geyiğine girmeyeceğim, ben de en az senin kadar ikrah ettim) Oynadığım ilk bilgisayar oyunu adından da anlaşalcağı üzere ikiye iki oynanan Two On Two Basketball isimli bir oyundu. Bendeniz bilgisayar oyunlarıyla yeni tanıştığım için hareket kabiliyetinden yoksun bir dana olarak potanın sağında, üçlük çizgisinin arkasında bir yer seçer arkadaşın topu sürüp bana vermesini beklerdim. Sonra da gelen topu potaya gönderirdim. Oyun bundan ibaretti. Savunma kısmında ne yaptığımızı inan olsun hatırlamıyorum. Arkadaşın (arkadaşın bir ismi var tabi; Kaan, naber len Kaan) dediğine göre gelmiş geçmiş en iyi üçlükçüymüşüm. Eheeh, böyle de bir ünvanım var. Şimdi şöyle bir bakındım ama oyun çok eski olunca oyun içi görüntü bulmak mümkün olmadı.
Sonrasında bilgisayar oyunlarıyla arama uzun uzun seneler girdi. Ta ki üniversiteye kadar. Nasıl oldu, nereden geldi bilmiyorum ama evimizde bir bilgisayar vardı. Tam olarak şahsıma ait olmasa da benim de sömürebileceğim sevimli mi sevimli bir kocakafa. Günlerden bir gün, nasıl olduğunu, nereden geldiğini dün gibi hatırladığım bir oyun geldi evimize (Naber len Özgür?) Heroes of Might And Magic (buraya kadar bir şey yok, oyunu pek çok kişi biliyor, ama şimdi sıkı durun) 2, evet, Heroes 2. O güne kadar bilgisayar oyunlarıyla ilişkisi dandik bir basketbol oyununda üçlük atan siyah adama can vermek olan ben, hayallerimin oyununa kavuşmuştum. Warlocklar, Knight'lar, Barbarlar derken hayalini kurduğum büyülü dünya karşımdaki ekrandaydı artık. Önce üretim araçlarına sahip olmak için taktik çözümlemeler yapıyor, üretim araçlarına sahip olduktan sonra ürettiğim artı değeri askeri yatırımlara dönüştürüyordum. (Yo, yo, hayal ettiğim bu değildi, bu zaten gerçek you know)Mutluydum, saatler boyunca başından kalkmadan, sıkılmadan oynayabileceğim bir oyunum vardı. O meşum bayram tatiline kadar..... Bayram tatilinde sırf bu oyunu oynamak için memleketine gitmeyen bir arkadaş bilgisayarımızı üstüne kola dökmek suretiyle imha etmişti. Aydın'da geçen sıkıcı bir bayram tatilinden dönüşte bilgisayarın başına geçip bir parti oyun oynamak için düğmeye bastığımda hain saldırının sonuçlarıyla karşılaşmıştık.(Naber len Baran?) Hepimiz için tam bir yıkımdı. O günlerden geriye şöyle bir şeyler kalmış:
Şunların güzelliğine bak, Knightlar Elflerle savaşıyor. (Elf derken, bizim o kaleye verdiğimiz isim Elf Kalesiydi, yoksa ben de görüyorum Dwarf'ın baltasını)
Sonra araya yine uzun zaman girdi. Ev arkadaşlarımın da bilgisayarla ilişkisi benimkine benzediğinden elinden şekeri alınmış gibi çocuklar gibi mutsuzduk. Bilgisayarsız daha doğrusu oyunsuz geçen günler sıkıcıydı. Ama mutlu günler yakındı, evimize yeni bir bilgisayar gelmişti ve Heroes'ün 3.cüsü çıkmıştı. Ahahha, Campaing senin, expansion senin derken bizim okul falan uzamıştı. İmotep imotep diye dolanan zombi Mısırlılara dönmüştük her birimiz. Bu seferki daha uzun sürmüştü hem, bilgisayarımızı mesşrubatlı ortamlardan uzak tutmayı başarmıştık. Oyunun mantığı yine aynıydı. Kaynaklara sahip ol, sahip olduğun kaynaklar vasıtasıyla kalelerini ve ordunu güçlendir, diğerlerini yok et. Öyle grafikler şöyle, yapay zeka böyle falan diye ahkam kesecek değilim, ben anlamam o işlerden. Gözüme görünen güzel mi ona bakarım, oynanabililiyor mu oyun, saçma sapan uygulamalarla karşılaşıyor muyum benim için önemli olan o. Değerlendirmelerim bu kadar basit olunca oyun da bir o kadar aşmış oluyor ve huzurlarınızda Heroes 3 :
Şu ortada görünen kanatlı tip Archangel. Oyundaki en kuvvetli karakter, resurrection özelliği var. Heroes 2'den sonra Heroes 3 çölde bir vaha gibiydi. (Naber len Ertem?)
5 Ekim 2009 Pazartesi
VOL 2
Yine böyle bir gün evde oturmuş kanepe ile bütünleşmenin yollarını ararken öylesine güzel, öylesine güçlü, öylesine benim olan bir klip çıkmıştı karşıma, bütün bir günüm, gecem bu şarkıyla geçmişti. Aslında şarkıya daha önce de yer vermiştim blogda ama o dönem video olayını keşfetmediğim döneme dek geldiği için yalnızca bir adet resim ve şarkı sözleri ile yetinmiştim. Şimdi, tadını çıkarma zamanı; Sonny J : Handsfree (If You Hold My Hand)
29 Eylül 2009 Salı
TÜM ZAMANLARIN EN GÜZEL ŞARKILARI VOL 1
23 Eylül 2009 Çarşamba
COOGAN'S BLUFF
Coogan, Arizona'da şerif yardımcısı olarak çalışmakta ve çıkardığı arızalarla şerifi delirtmektedir. Şerif, Coogan'ı başından uzaklaştırmak için New York'a gönderir. Hesapta Coogan, New York'tan bir tutukluyı alıp Arizona'ya geri dönecektir. Ama şerif gönderdiği adamın isminin Coogan olduğunu unutmuştur. Coogan, belayı bulmakta gecikmez. Ahahaha böyle yazınca kendimi Star Gazetesi için film köşesini hazırlayan adam gibi hissettim.
Konu böyle. Her zaman yapılageldiği ve bir türlü sıkılmadığımız o bilindik komedi hilesine başvurarak olayı Türkleştirirsek Coogan kafasından asla çıkarmadığı kovboy şapkası ve kendisine kimliğini kazandıran çizmeleriyle disko ortamlarına güneş gibi doğan Kadir İnanır'ı andırıyor feci şekilde. Hani nasıl Kadir Abi, boynunda sallanan beyaz atkısıyla ortama girip şımarık zengin piçlerini tokatlar, fabrikatör kızlarının şuh kahkalarına yüz vermezse Coogan da aynen o kayıtsızlıkla envai çeşit LSD ortamlarına girip de Arizonalılıktan gram taviz vermiyor (Fakat Arizonalılık nedir kuzum?)
Ama film açısından esas önemli nokta bu değil kuşkusuz. Kadir İnanır'ı sen biliyorsun , ben biliyorum. Ama Dirty Harry'i herkeşler biliyor. İmdb, filmi "Dirty Harry'den önce Coogan vardı" diyerek tanıtıyor. Gerçekten de benim gibi film hakkında hiçbir fikri olmadan filmi izlemeye başlayan bir insan bile Coogan da Dirty Harry'i görebiliyor. Coogan'ın çizmelerini ve şapkasını çıkart, kural tanımazlığı ve şiddete meyli kalsın. İşte sana Dirty Harry
21 Eylül 2009 Pazartesi
17 Eylül 2009 Perşembe
BİR DE ŞÖYLE BİR DURUM
16 Eylül 2009 Çarşamba
ŞÖYLE BİR DURUM VAR
14 Eylül 2009 Pazartesi
ABSOLUTE POWER
10 Eylül 2009 Perşembe
ANNE, BABAM ŞAİR OLDU
2 Eylül 2009 Çarşamba
SU AKAR FEDERASYON BAKAR
Gecikmedi derken, "gecikmek" göreceli bir kavram takdir edersiniz ki. Kime göre gecikmedi, neye göre gecikmedi? Federasyon, halen Ankaraspor ve Ankaragücü diye iki tane takım olduğuna göre gecikmiş sayılmayız diye düşünmüş olacak ki, Aydınoğlu Cemal Bey ile Gökçekoğlu Hakanı, Ankara Prensi Melih Gökçek'in süper sırıtık pozları gazetelerde boy boy yer alırken herhangi bir inceleme başlatma ihtiyacı duymadı. Ta ki veliaht prens, temiz yüzlü, melaike Ahmet Gökçek başkan seçilene kadar. Ancak ondan sonra "galiba bu Ahmet Bey oğlum Ankarapor'da da görev yapmıştı" diyen federasyon, dostlar alışverişte görsün isimli düğmeye bastı.
Federasyon düğmeye basadursun, iş bilen kılıç kuşanan 32 kişilik dev kadro "atı alan Üsküdar'ı geçti, yavrum hey hey" hamlesiyle karşı saldırıya kalktı ve Ankarapor'un kaptanı Hürriyet, geçen yıl en çok gol atan oyuncusu Mehmet Çak Çak Çak Çakır, Trabzon'da dikiş tutturamasa da Gençlerbirliği'nde gayet iyi oyunlar çıkartan Risp'i ve M.Hanefi'yi 49 yıllığına olmasa bile 2 yıllığına kiralayı kiralayıverdi. Aaaa, olmaz, vallahi inceleme isteriz, bak ölümü gör inceleme yapmazsan diye ısrarcı olan Ahmet'im isteği üzerine federasyonun bu konuda da bir inceleme başlatması bekleniyor.
Bütün bunlar olurken üzerine ölü toprağı serilmişgillerden basın, hülyalara dalmış vaziyette "yitip giden huuu, hayalleri huuu, bir yerlerde bulsammm" diye bir şarkı dinliyordu radyodan. O yüzden konuyla ilgilenemeyecek kadar meşguldu. Bir de Sercan Yıldırım'ın hangi takıma gideceği mevzuu çözülememişti bir türlü, halbuse 8 milyon öro+wederson karşılığında dediydiler, niye böyle oldu acıbağ?
31 Ağustos 2009 Pazartesi
ÇANAKKALE'DE TÜRKLERLE BERABER
27 Ağustos 2009 Perşembe
AŞK
26 Ağustos 2009 Çarşamba
DUATEPE
25 Ağustos 2009 Salı
THE READER
24 Ağustos 2009 Pazartesi
DÜNYA ATLETİZM ŞAMPİYONASI
20 Ağustos 2009 Perşembe
TATİL SONRASI İŞ BAŞI YAPAN ÇALIŞANIN SAYIKLAMALARI
Bu klişelerin hiç birini yaşamama izin vermeyen hayat beni nedensiz bir şekilde yoruyordu ki Ayşe tatile çıktı.Ayşe'nin tatile çıktığı yerde ben durur muyum? Ben de çıktım bittabi. Minamo platonik, elamu süpersonik diye şarkılar söyler iken bir bakıverdim denize, deniz bitmiş. Terk etmeye hazırlanan bir sevgili gibi her güzel şeyin bir sonu var diyen patron çok yönlü kişiliğini bir kez daha sergileyerek giy dedi tulumları. Cem Karaca'ya mı kızsam, hayata mı küssem bilemişken işte geldim burdayım, ben bu işte ustayım. Yine aynı masa, yine aynı kafası karışık bilgisayar, yine aynı ofis içi ayak oyunları, messai maranın düzlüklerinde yankılanan saatin tik takları. Tik tak tik tak, olur mu hiç çalışmamak?
Hadi benim kafadan buharlar çıkarken bir oyun oynayalım;
Yukarıdaki metinde kaç adet klişe vardır ?
a)Ben olmuşum klişe
b)Klişe sensin, postal sana girsin.
c)21
d)Birdirbir
İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz. Süre 1 saat. Ek kağıt verilmeyecektir. Başarılar
19 Ağustos 2009 Çarşamba
MELİHGÜCÜ
Madalyonun diğer yüzünde ta İmalat-ı Harbiye'den bu yana var olan, 100 yıllık bir çınarın onun bunun oyuncağı haline getirilmesi var, daha ne olsun. Geçeceksin o şampiyonluk hayallerini filan. Bu işte bir tek kişi şampiyon olur, o da sarı lacivert rengini taşımaz.
Ne var canım, takım iddialı hale gelir, başarılı olur diyecek olanlar yıllardır İstanbul takımlarına Bizans'ın üç gülü dediklerini unutmasınlar. Hani sizin sevginiz başarı odaklı değildi? Takım başarılı olacaksa kendi dinamikleri içinde başarılı olur, siyaset oyunlarına figüran olarak değil.
Mahallenin en güzel kızına göz koyan yılışık gülüşlü para babaları daha önce nerelerdeymiş acaba? Madem niyetleri bu denli iyiymiş yıllardır neden esirgemişler cömertliklerini? Bizleri neden yıllardır pislik içinde maç seyretmeye mahkum etmişler?
Bu takımı sen seviyorsun arkadaş, bunların sevgisi yalan.
5 Ağustos 2009 Çarşamba
SICAK
Önce iş, sonra tatil derken bloga ilişemedim. Yoksa dükkanı kapatmadık henüz:)
27 Temmuz 2009 Pazartesi
ANAKİN SKYWALKER
Kimse bana aşkı için, anası için demesin kardeşim. Padme, bunun hayınlığından dünya değiştirdi. Ne demişti Padme'yi muayene eden droidler; "durumu çok iyi, ama neden olduğunu bilmediğimiz bir şekilde ölüyor, yaşamak istemiyor sanki" Yaşamak istemez tabi.Senin de sevdiğin bir anda Dark Side'a geçse, sen de yaşamak istemezsin kardeşim.
Yapmayacaktın bunu Anakin, yapmayacaktın bunu kardeşim. Biz seni o sarı sarı kafanla, afacan afacan bakışınla sevmiştik. Noldun sen böyle? Sevdiğin kadına ölümsüzlük armağan edeyim derken ölümün ta kendisi oldun be Anakinim
22 Temmuz 2009 Çarşamba
20 Temmuz 2009 Pazartesi
LETTERS FROM IWO JİMA
17 Temmuz 2009 Cuma
MEMLEKET MESELESİ
9 Temmuz 2009 Perşembe
BEYPAZARI
Pek çok konuda fikir ayrılığı yaşayabiliriz belki ama Ankara'nin gezilecek görülecek yerler bakımından fakirliği hususunda sanırım aramızda niza çıkmaz. Şehir dışından misafir geldiğinde misal bir kilitlenme oluyor bende. Nereye götürmeli mesela bu misafir kardeşimizi ? Ankara'ya ilk defa gelen pek çok insan öncelikle bir Anıtkabir'i görmek istiyor. Tamam başka? Eski Meclis var Ulus'ta, o da güzel. Başka? Atakule. Oranın esnafı da kan ağlıyor bu ara ama hadi orayı da görelim. Bir iki park, (Botanik, Seğmenler) İşte bitti, gitti.
Bu evlerden bir tanesi müze haline dönüştürülmüş. Beypazarı evlerinin orjinaline en yakın halini görmek için burası da gezilebilir ki o da şöyle bir yer; (Hayır, ablalar müzede sergilenmiyor)
Restoranlarda İç Anadolu'da olduğumuzu tüm açıklığıyla yüzümüze vuran et ve tahıl ağırlıklı yemekler bulunuyor. Denemek için yenilmeli kuşkusuz ama benim gibi Ege insanı için biraz ağır olduğunu söylemem lazım. Bir de 80 katlı baklava olayı var ki o enerji başka bir yere kanalize edilse eminim şimdi başka bir Türkiye'de yaşıyor olurduk. Bu mekanlarda alkol bulur muyuz sorusunu siz sormamış olun ben duymamış olayım. Alkol yerine Beypazarı kurusu var, ondan buyrun. Bir de havuç olayı saplantı haline gelmiş vaziyette. Benim bildiğimiz havıcı alır katur kutur yersin, ya da rendeler salataya koyarsın, o da olmadı ince ince doğrayıp limonlu su konmuş bir bardağın içine uzatırsın. Yok anam, Beypazarı'nda havucun suyundan, dönerine, dönerinden lokumuna kadar envai çeşit kullanım şeklini görebiliyoruz.
Ha, bir de gümüş işçiliği konusunda bir ünü var Beypazarı'nın, bak onu unuttum.
Yazdıklarımı bir kez daha okuyunca aslında matah bir yer değilmiş izlenimi uyandı lan bende :D Ama öyle değil valla, gerçekten görülesi bir yer.Yalnızca benim canım çookk sıkılıyor. Sorun Beypazarı'nda değil yani bende. ahahahaha