29 Mayıs 2012 Salı

BÜROKRASİ


Bu ülkede her zaman polis şiddeti olmuştur ve görünen o ki olmaya devam edecektir. Bugün, astım hastası bir gencin sıkılan biber gazı nedeniyle vefat ettiğine dair haberler dolanıyor haber sitelerinde. Üstelik olayın siyasi bir boyutu yok. Vefat eden genç sokakta gördüğü bir kavgayı ayırmaya çalışırken astım hastası olduğunu söylemesine karşın biber gazına maruz kalmış ve maalesef yaşamını yitirmiş. Olayın siyasi bir boyutu yok derken, siyasi boyutu olan olaylarda dayanın biber gazına demek istemiyorum elbette. Demek istediğim, polisin ya da devleti temsil eden kişilerin en ufak zorlukta ilk başvurduğu çözüm yolunun şiddet ve baskı olduğunu vurgulamak. Basit bir sokak kavgası ile karşılaşan polisin ilk tepkisi ölümcül bir silah olduğu artık açıkça anlaşılan biber gazına dayanmak oluyor. Başka türlüsünü bilmiyor çünkü. Başka türlü davranmak konusunda eğitim görseydi farklı davranacağına dair ümidim de yok. Bu tamamem ümitsiz olduğum bir konuda yazdığım yazı.

Şöyle düşünelim, biber gazını doya doya sıkıp o gencin ölümüne sebep olan polis, herhangi bir sebeple hastalansa ve yolu devlet hastanesine düşse karşısına ilk çıkacak hemşireden ya da doktordan azar işitmesi kuvvetle muhtemel. Azar işitmek için ne yapmalı? Sıram ne zaman gelecek, çok ağrım var, şu işlemi nerede yaptırabilirim gibi gayet olası soruları sorması yeterli. Örnek üzerinden devam edecek olursak polisi sırasının ne zaman geleceğini sorduğu için azarlayan hemşire, boşanmak için mahkemeye başvurduğunda en alt kademedeki mahkeme görevlisi kimse ondan fırçayı yemesi muhtemel falan değil, bildiğin kesin. Duruşmada azcık lafı uzatsa, kararın ne zaman kesinleşeceğini sorsa alacağı cevapla bir daha adliyenin önünden geçmemek konusunda sarsılmaz bir inanca sahip olabilir.

Bir biçimde devlet erkini temsil edenin, sıradan bir yurttaş olma bilincinden bu kadar hızlı sıyrılıp Zeusla yarışır hale gelmesi sorunu eğitimle falan çözülmez. Çünkü sıradan insan kimliğinden bu kadar hızlı sıyrılan yarı tanrı/yarı insan kişi de ait olduğu devlet kapısından başka bir devlet kapısına  işi düştüğünde nasıl bir muamele ile karşılaşacağından pekala emin. Sanırım bu çıkmaza hakim olan mantık, her horozun kendi çöplüğünde ötmesine hakim olan mantıkla aynı.

Öyle mantığa kafam girsin afedersin. 


1 yorum:

Umudum dedi ki...

bu sebepten işte insanlarımız ölesiye kaçıyor ve korkuyor hak aramaktan;mahkemeye düşeceğine arama hakkını!Hastaneler desen daha da beter!Özeline giden vatandaş oranı yüzde yirmilerdeyse öpüp alnıma koyacağım yirmiyi..Devlet hastanelerine gideceğime ordan burdan duyduğum ilaçlarla tedavi olamam!daha iyi diye düşünüyor garibim..Karakolların neblim vergi dairelerin,nüfus müdürlüklerinin koridorları cehenneme açılacak bundan eminim..E ama bu neblim hastane çalışanlarının mesela hiç mi adliyeye işi düşmüyor..Ya da bir icra memuru herhangi bir durumdan şikayetçi olmak için gitmiyor mahallesinde ki karakola?Bu insanlar iş hayatı dışında da bu kadar nefret dolu mu gerçekten?Evde misal,karısına güsel bi laf etmez mi yafu?Kafam bozuk bu konuda..Bilemiyorum..