22 Kasım 2011 Salı

BİLGİÇ VE RÜZGAR

Gözlüklerini burnuna alışkın bir el hareketiyle yapıştıran bilgiç çocuk şiir okumayı sevmem dedi. "Ben hep düz yazı okurum, ne okuduğum önemli değil, atlas okumakla başladım işe, sonra ansiklopedilere terfi ettim. İçimdeki öğrenme açlığını bastırmak için ne geçtiyse elime ayırt etmeden okudum. Bazen okuduğumu anlamadım, bazen anlık aydınlamalar yaşadım, ama hep okudum. Şiire bir türlü ısınamadı içim, kelimelerin anlam ifade etmesi için askeri bir düzende içtima etmesi gerektiğini düşündüm hep. Başıboşluğu, kuralsızlığı, daldan dala atlamayı sevmiyorum ben. Kontrol güçtür. "

Bilgiç çocuğun, büyümüş de küçülmüş ciddiyeti şen bir kahkaha attırdı Rüzgara. Az önce çocuğun okumak için uğraştığı kitabın sayfalarını karıştırarak eğlenen Rüzgar, bu kez çocuğun kendisi ile eğlenmeye başladı. "Okumuşsun belli çocuğum" dedi, fısıldayarak. Sesi incecik akıp giden bir derenin sesi kadar yumuşaktı." Okumuşsun ama eksik öğrenmişsin. Bir bilsen neler kaçırdığını..", kışkırtıcı bir göz kırpış eklendi sözlerine.

Öfkelendi Bilgiç, gözleri çakmak çakmak. Ne kaçırmışım, boş laf bunlar?.

Bilememişsin çocuğum diye üsteledi Rüzgar. Kelimelerin sana oyun ettiğini, sana gösterdikleri yüzlerinden başka yüzleri olduğunu, ancak algını serbest bıraktığında anlamlarına ereceğini öğretmemişler sana. Bilsen ki şiir infilaktır, teslim olurdun hayata. Aslolan hayattır.

Hiç yorum yok: