4 Kasım 2011 Cuma

BEHZAT Ç SENİ KALBİME GÖMDÜM


Uzun bir aradan sonra yeniden sinemada film izleme imkanı doğunca tercihimi tabi ki Behzat Ç'den yana kullandım. Behzat Ç'nin hikayesini Her Temas İz Bırakır ve Son Hafriyat isimli Emrah Serbes kitaplarından ve diziden zaten biliyoruz. Anladığım kadarıyla film ekibi, filmin hikayesini izleyicideki bu genel tanışıklığın üzerine kurmuş. Behzat Ç ve ekibi ile hiç tanışmayan birisi filmi izlediğinde karakterleri oturmamış, senaryosu zayıf gibi bir takım eleştiriler getirebilir. Örneğin Akbaba'nın yavaş yavaş delirmesi, Behzat Ç'nin kızı ile olan meselesi filmde önemli bir yer tutarken konudan bihaber kimselerin "bu adamlar niye delirdi" diye sorması abes kaçmaz.

"Behzat Ç'yi tanımayan adam var mı?" diye düşünmemek lazım. Arka sıralarda oturan bir genco arkadaşına "aa, ne kadar ilginç lan, film Ankara'da geçiyor" diye fikir beyan ettiğine göre hala Behzat Ç ile tanışmayan insanlar var demektir. Film, onların beklentilerine net bir yanıt vermeyebilir.

Ekibi tanıyanlar için bir yorum yapmak gerekirse, Behzat Ç'nin küfür dolu iklimine hoşgeldiniz diyebiliriz. Ekiple zaten tanış olanlar önceden aldıkları referanslarla boşlukları dolduracaklarından onlar için hiçbir problem yok. Televizyondaki biiippplerden sıkılanlar, Behzat Ç'nin nasıl bir Samsun 216 tiryakisi olduğunu bilenler için yaşasın sansürsüz Behzat. Küfür, dilin tadı tuzudur ve küfürsüz hayat sıkıcıdır. Bunu bilir, bunu söylerim. Filme çoluğu çombalağı toplayıp gitmeyeceğimize göre varsın küfretsin amirim.

Oyuncular yine her zamanki gibi, Selim sevimsizi hariç herkes işin hakkını vermiş. O garibimi de belli ki ayıp olmasın, ekiptendir diye filme almışlar. Yoksa kardeşimin bir repliği bile yok. Selim'in repliği yokken Pilli Bebek'in müzikleri konuşuyor.

İlk film için iyi bir başlangıç, değil mi?



Hiç yorum yok: