16 Ağustos 2011 Salı

HAVA KURŞUN GİBİ AĞIR


Yok, merak etme şeker kardeşim, şiir okumaya başlamayacağım. Bugün benim tatilden sonraki ilk iş günüm. Hani yaz tatili dönüşü ne yapıp ne ettiğimizi anlatan birer kompozisyon yazıp "tatilde bol bol kitap okudum" diye yalan söylerdik ya örtmenimize o geldi aklıma. Şimdi patrona tatilde bol bol kitap okudum desem, muhtemelen bana mı okudun ipnetor diyebilir, o yüzden sana anlatıyorum.

Hıfzı Topuz, Nazım Hikmet hakkında bir kitap yazmış, adını da Hava Kurşun Gibi Ağır (Nazım Hikmet'in Romanı) koymuş. İdefix, kitabın tanıtım bölümüne Hava Kurşun Gibi Ağır'ı okurken 1940'lı yılların karanlığına yeniden tanık olacaksınız demiş. Bu ifadenin kısmen doğru olduğunu söyleyebilirim.

Nazım Hikmet'in hayatını konu alan bir kitabın Nazım Hikmet özelinde ilerlemesi, yani onun Bağlantıhayatını, romantik kişiliğini ve ilişkilerini temel alması, mücadelesine değinmesi kuşkusuz makul bir durum. Ama şu var, kitap öyle bir ilerliyor ki bir müddet sonra öznenin üzerine bu kadar odaklanması genel çerçeveyi görmemize engel oluyor. Şunu demek istiyorum, keşke Nazım Hikmet'in hayatını, cezaevi koşullarını, açlık grevini ve saireyi anlatırken biraz da dünyanın ve ülkenin ahvaline değinilseymiş. Kitabın kahramanı bir biçimde hayatını yaşarken, akıp giden toplumsal hayatın dışında olmadığına göre bu kadar içedönüklük bir yerden sonra hayatın ta kendisi olan şairi bir masal kahramanına dönüştürüp gerçeklikten koparıyor. Oysa anlatılan gerçek bir yaşam öyküsü. Bir aşktan diğerine koşan, cezaevlerinde çile dolduran, Milli Mücadele'ye katılmak için yollara düşen farazi bir kişilik değil, hepimizin bildiği, tanıdığı bir kimse.

Örneğin Altan Öymen'in Öfkeli Yıllar'ı bu formülün mükemmel uygulandığı bir kitap. Aradaki tat farkını anlamak için her ikisi de okunabilir. O kitap hakkında şurada birşeyler yazmıştım.

Benimkisi naçizane bir eleştiri. Yoksa eldeki kötü bir kitap değil. Kaç tane dünya şairimiz var ki zaten?



Hiç yorum yok: