30 Haziran 2012 Cumartesi

I LOVE U CUMARTESİ

Jim Morrison bir seferinde demiş ki saçlarımı kestirmek en büyük hatamdı. Sanırım cumartesi günleri çalışmayı kabul etmek de benim en büyük hatam. Yıllardan bu yana cumartesi günleri çalışıyorum ve daha pazar olmadan içime pazar akşamı sıkıntısı çöküyor. Hele hele cumartesi öğle saatlerinde pazartesi günü yapılacak işlerin planlaması yapılmıyor mu kanım çekiliyor yemin ediyorum. İşin ironik tarafı bugüne değin beni cumartesileri çalıştırmayan tek patronum TSK'ydı. Nöbet, mesai falan yoksa kural, cumartesi günlerinin tatil olmasıydı. TSK'nın pek çok yönünü eleştirebilirim ama cumartesi gününün özgürlüğüne olan inancı, her türlü takdire şayan. 

Düşündükçe içimdeki isyan ateşi kabarıyor. Esas tatil günü cumartesidir ulaaaannn diye bağırmak istiyorum. Pazar öyle arada kalmış, sıradan, miskinliği tabiatı haline dönüşmüş bir gündür. Cumartesi, enerjiktir, tazedir, güneşlidir, açtır, heveslidir. Kıpır kıpırdır. Pazar sadece kahvaltı ve miskinlikten ibarettir.

Kardeşlerim, beni bu güzel cumartesileri çalışmak mahvetti. 

28 Haziran 2012 Perşembe

PİNK FLOYD- HAVE A CİGAR

Müziğin sesini açar mısın lütfen.

25 Haziran 2012 Pazartesi

SURİYE - SAVAŞ

Malum, bir savaş uçağımızın Suriye tarafından düşürülmesi sonucunda ha savaşa girdik, ha savaşa gireceğiz diye yaşıyoruz kaç gündür. Misal ben eve makarna stok ettim. (Az önce savaş- makarna esprisi üzerinden nemalanmaya çalışan 1245789633. kişi olarak büyük ödül kazandığımı öğrendim.Büyük ödül kol saatiymiş)   

Biz büyük ve güçlü bir ülkeyiz. Öyle her önüne gelenle savaş, bizi bozar. Aramızdan seçeceğimiz bazı gönüllüler sayesinde Suriye, muriye gibi ülkeleri tek bir mermi atmadan bitirebiliriz. Mesela Melih Başgan. Biz bugün savaşmak yerine Melih Başgan'ı, Suriye'ye göndersek o ne yapar ne eder Şam Büyükşehir Belediye Başkanı seçilir orada. Seçimesiyle birlikte şehrin altyapı sistemi de çökeceğinden problem kalmaz. Bişi diyen olursa, otomatik olarak Karayalçın'ı suçlayacağından adamceğizlerin kafaları da karışacaktır. Bir müddet sonra Allahını seven üstüme bomba atsın diye sınırlara koşacaklarından eminim. Artık o zaman "hain düşman, al sana bombe" demek opsiyonel. 

Yalnız bu tabi, biraz riskli bir operasyon. Melih Başganın nüfuz ettiği bölgede 20-25 yıllık bir etkisi olduğunu göz önüne alırsak bu hamlemiz kimyasal saldırı kabul edilebilir. Sonra fikir "na şundan" çıktıydı diye ispiyonculuk yapanın üstüne Nihat Doğan'ı salarım bilesiz. 



Şaka bi yana ne savaşı erenler? İki halk bin yıldır yanyana yaşayıp gidiyor. İki tane badem bıyık, emperyalistlerin taşeronluğu yapsın diye komşumla niye savaşacak mışım?

 

23 Haziran 2012 Cumartesi

16 Haziran 2012 Cumartesi

HOMELAND


Damien Lewis, Band of Brothers (Kardeşler Takımı) 'daki Winters rolüyle sevgimi kazanmıştı. Homeland'de başrolün ona ait olduğunu görünce tereddüt etmeden diziyi edindim.  Aradığım politik-gerilim tarzı bir hikayeydi, aradığımı fazlasıyla buldum.

Damien Lewis'in canlandırdığı Brody, önce Irak'ta Saddam'ın askerlerine esir düşer, daha sonra bir El Kaide liderine satılır. Esareti tam 8 yıl sürer. 8 yıl sonra bir biçimde geri dönmeyi başarır. Artık bir savaş kahramanıdır ama aynı zamanda yeni 11 Eylülleri önlemeye çalışan Ajan Carrie'nin gözleri üzerine çevrilmiştir. Bir yandan evini, ailesini toparlamaya çalışan Brody, bir yandan da Carrie ile başetmek zorundadır.

Hikayenin, zaman zaman uyuzlaşmaya varan bir sakinlik içinde ilerlediğini ama ara ara gerilim dozunun tavan yaptığını söyleyebiliriz. Sanırım en doğrusu senaryonun, bütün sorulara sırası gelince cevap verdiğini ve parçaları birleştirdiğini söylemek.

Damien Lewis'in başrolü paylaştığı Carrie Mathison karakterini canlandıran Claire Danes hakkında bişiler söylemezsem  Allah baba beni taş eder. Kesinlikle, sinir bozucu, kesinlikle rahatsız edici ve kesinlikle çok ama çok başarılı. Hani böyle karakterler vardır, bir yandan kafasına bardak fırlatmak istersin, ama bir yandan da o olmadan hikayenin sakat kalacağını bilirsin, hah işte onların önde gideni, bayrak sallayanı.

Dizinin, şu ana kadar 12 bölümlük ilk sezonu yayınlandı. 2.sezonun 30 Eylül'de yayınlanmaya başlanacağı söyleniyormuş.Henüz hiçbir şey için geç değil yani. 

13 Haziran 2012 Çarşamba

YASMİN LEVY-ADİO KERİDA

DEVLET ANA


Zaman zaman buraya gelip "böyle böyle bir yazar varmış,bize niye okutmadınız uruspuçucukları" diye eğitim sistemimize sövüp sayıyorum. Ama artık kendime sövücem, biri ıskalanır, ikisi ıskalanır da bu kadar da olmaz be kardeşim. Aha işte bak Kemal Tahir, aha işte bak Devlet Ana. Sevgilim, eşim, ısrar kıyamet "bunu oku bak çok seveceksin, okusana be adam" diye ısrar ede ede en sonunda okuttu Devlet Ana'yı bana. Şimdi ne mi hissediyorum? Bu kadar zaman okumadığım için pişmanım, bi de bittiği için üzgünüm. 

Kemal Tahir, Devlet Ana romanıyla 1968 yılında Türk Dil Kurumu ödülü kazanmış. Romanda kullanılan dil, gerçekten 13.yüzyılda kullanılan dil midir bilemem ama Dede Korkut hikayelerindeki dile benzediği kesin. Dilin oynaklığı, sıradanlığa hiç düşmeden bir yakadan diğer yakaya sıçraması 600 küsur sayfalık romanı bir çırpıda okutuyor. Şu kadarını söyleyeyim, bu kitabı okurken zaman zaman Yüzüklerin Efendisi'ni okurken aldığım haza benzer bir haz aldım. "Bu kitap Türk işi Yüzüklerin Efendisi'dir" deme çiğliğine düşmeyeceğim. Ama bir yandan kitabın konusuna bakıp "Türk'ün Türk'e propagandası işte" diyeceklere çok ciddi bir hazineyi kaçırmak üzere olduklarıı hatırlatmak istiyorum.

Yüzüklerin Efendisi, tamamen fantastik bir dünyayı anlatıyordu. Devlet Ana, gerçekle hayal gücünü harmanlayarak Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş yıllarını anlatıyor. Moğolların, bir çığ gibi Anadolu'nun üzerine düşmesi, Selçuklu otoritesini yerle bir etmiş, zaten İstanbul'a hapsolmuş Bizans İmparatorluğu'nun iyiden iyiye kabuğuna çekilmesine neden olmuştur. Anadolu, sahipsizdir, korkuludur, bir yandan da fırsatlarla doludur. Türkmenler, kadını erkeğiyle, bu fırsatların peşindedir. Olaydan olaya, hikayeden hikayeye bir kahraman sivrilmekte ve kısa bir süre için başrolü kapmaktadır.

Romanın, tek bir kahramanın olmaması, sayıları bir hayli fazla karakterin dile gelmesi, düşleri, mücadelesi, aşkları kimileri için belki takibi zorlaştırabilir. Ama tekdüzeliğin önüne geçtiği kesin. 

Okuyun derim, başka bişi demem.