Malum, şundan birkaç gün önce ülke olarak büyük bir heyecan yaşadık. Basketbol Milli Takımımız, kalp krizleri, spazmları, bilimum kalp rahatsızlığı arasında Sırbistan engelini aşarak Dünya Şampiyonası'nda finale ulaştı. Finali kaybettik ama Kerem Gönlüm'ün dediği gibi "finalin günahı olmaz". Bize yaşattıkları heyecan ve gurur için takımımıza ne kadar teşekkür etsek azdır. Yılların Şansal'ı, Mustafa Denizli'si bile heyecandan şu hale geldiyse iyi bir şey yapmışsınızdır:
http://www.facebook.com/video/video.php?v=159240344090119&ref=mf
Ama benim takıldığım mevzu o değil. TV ekranından bir yandan maç izlerken bir yandan sık sık gösterilen ünlülere siz de rastlamışsınızdır. Önce futbol milli takımıyla başlayan ünlülerin basketbola ilgisi sonra Kıvanç Tatlıtuğ'undan, Şahan Gökbakar'ına, Athena'sından bilimum mankenine, şarkısıcına kadar uzadı gitti. Kimi arasak oradaydı. Bütün bu ünlü ama birbiriyle alakasız adamlar hep birlikte oturuyorlardı. Demek ki birileri önceden bunu düşünmüş. Demiş ki; "şimdi ünlüler münlüler gelir, bu adamları sıradan insanların arasına oturtursak imza isterler, fotoğraf çekinmek isterler, adamlar rahatsız olur, biz bunların hepsini birarada oturtalım". Şahane fikir. Süper fikir. Millet olarak bizi biz yapan hasletlerimizden birisi ayrıcalıklara olan düşkünlüğümüz olduğuna göre fıtratımızla müthiş uyumlu bir fikir.
Ama benim aklım şuna takıldı:Kimin ünlü, kimin az ünlü, kimin sıradan olduğuna kim karar veriyor? Bu seçilmiş insanlar nasıl seçiliyor? Nasıl bir eliminasyon sistemi takip ediliyor? Öyle değil mi? Mesela Kıvanç Tatlıtuğ ortalığı yıkıyor bu ara. Aşkı Memnusuydu, Ezel'iydi, 30 saniyede bir çıkan "çantaya bak" reklamıydı, ondan popüleri yok bu ara. Ünlüler aleminin tüm gereklerini yerine getirdiğine göre baş köşeye oturtabiliriz, bunda sorun yok. Ama mesela durumu daha karmaşık olanlar var. Kendisini tanımam, nasıl bir şekli şemali vardır, bilgim yok ama Seda Sayan'ın oğlu da ünlüler locasında maçı izleyenler arasındaymış. İşte işin çetrefilli tarafı burada başlıyor. Annesini tanımayan yok ama oğlu? Locanın girişinde bekleyen güvenlikçi olduğunuzu düşünün şimdi. Bir tane adam geliyor, çok ünlü birisinin oğlu ama kendisi aynı derecede ünlü değil. Ne yapmak lazım? Bunu da ünlü sayacağız? Saymışlar nitekim.
Peki az ünlüler kervanından Sörvayvır Oğuzhan gelse mesela girebilecek mi içeri? Bir numarası yok, bütün gün göbeğini okşayarak oturuyor serin yerde. Ama adam her gün televizyonda ...
Nostaljik ünlüler? Peki buna ne demeli? Atilla Atasoy ile Sermet Erkin kolkola gelseler "biz ünlüler locasında maç izlemek istiyoruz" deseler? Adamlar ünlü ama güncel değil. Hımm, kafam karıştı.
Kriminal ünlüler var bir de.Bunlar aslında ünlüler ama bir ara başları yasalarla derde girmiş. Deniz Seki, Haluk Levent gibi. Kişilikte yaşanan kriminal yansımalar ünlüler locasının kapısından çevrilmeyi getirir mi beraberinde acaba?
Peki ünlü birisi olunca birinci derecede yakınlarımızı içeri alabiliyorsak Atilla Atasoy'un çocukları ya da Sermet Erkin'in tavşanları içeri girebilecek mi? Peki, Zeki Müren, Zeki Müren'de bizi görecek mi? Bazen en iyisi ünlü birisi olmamak diye düşünüyorum. Benim gibi takıntılı bir adam için uygun bir hayat tarzı değil zaten. "Burada oturmak için yeterince ünlü müyüm acaba" diye düşünürken hayat bana zehir olurdu yeminle
http://www.facebook.com/video/video.php?v=159240344090119&ref=mf
Ama benim takıldığım mevzu o değil. TV ekranından bir yandan maç izlerken bir yandan sık sık gösterilen ünlülere siz de rastlamışsınızdır. Önce futbol milli takımıyla başlayan ünlülerin basketbola ilgisi sonra Kıvanç Tatlıtuğ'undan, Şahan Gökbakar'ına, Athena'sından bilimum mankenine, şarkısıcına kadar uzadı gitti. Kimi arasak oradaydı. Bütün bu ünlü ama birbiriyle alakasız adamlar hep birlikte oturuyorlardı. Demek ki birileri önceden bunu düşünmüş. Demiş ki; "şimdi ünlüler münlüler gelir, bu adamları sıradan insanların arasına oturtursak imza isterler, fotoğraf çekinmek isterler, adamlar rahatsız olur, biz bunların hepsini birarada oturtalım". Şahane fikir. Süper fikir. Millet olarak bizi biz yapan hasletlerimizden birisi ayrıcalıklara olan düşkünlüğümüz olduğuna göre fıtratımızla müthiş uyumlu bir fikir.
Ama benim aklım şuna takıldı:Kimin ünlü, kimin az ünlü, kimin sıradan olduğuna kim karar veriyor? Bu seçilmiş insanlar nasıl seçiliyor? Nasıl bir eliminasyon sistemi takip ediliyor? Öyle değil mi? Mesela Kıvanç Tatlıtuğ ortalığı yıkıyor bu ara. Aşkı Memnusuydu, Ezel'iydi, 30 saniyede bir çıkan "çantaya bak" reklamıydı, ondan popüleri yok bu ara. Ünlüler aleminin tüm gereklerini yerine getirdiğine göre baş köşeye oturtabiliriz, bunda sorun yok. Ama mesela durumu daha karmaşık olanlar var. Kendisini tanımam, nasıl bir şekli şemali vardır, bilgim yok ama Seda Sayan'ın oğlu da ünlüler locasında maçı izleyenler arasındaymış. İşte işin çetrefilli tarafı burada başlıyor. Annesini tanımayan yok ama oğlu? Locanın girişinde bekleyen güvenlikçi olduğunuzu düşünün şimdi. Bir tane adam geliyor, çok ünlü birisinin oğlu ama kendisi aynı derecede ünlü değil. Ne yapmak lazım? Bunu da ünlü sayacağız? Saymışlar nitekim.
Peki az ünlüler kervanından Sörvayvır Oğuzhan gelse mesela girebilecek mi içeri? Bir numarası yok, bütün gün göbeğini okşayarak oturuyor serin yerde. Ama adam her gün televizyonda ...
Nostaljik ünlüler? Peki buna ne demeli? Atilla Atasoy ile Sermet Erkin kolkola gelseler "biz ünlüler locasında maç izlemek istiyoruz" deseler? Adamlar ünlü ama güncel değil. Hımm, kafam karıştı.
Kriminal ünlüler var bir de.Bunlar aslında ünlüler ama bir ara başları yasalarla derde girmiş. Deniz Seki, Haluk Levent gibi. Kişilikte yaşanan kriminal yansımalar ünlüler locasının kapısından çevrilmeyi getirir mi beraberinde acaba?
Peki ünlü birisi olunca birinci derecede yakınlarımızı içeri alabiliyorsak Atilla Atasoy'un çocukları ya da Sermet Erkin'in tavşanları içeri girebilecek mi? Peki, Zeki Müren, Zeki Müren'de bizi görecek mi? Bazen en iyisi ünlü birisi olmamak diye düşünüyorum. Benim gibi takıntılı bir adam için uygun bir hayat tarzı değil zaten. "Burada oturmak için yeterince ünlü müyüm acaba" diye düşünürken hayat bana zehir olurdu yeminle
2 yorum:
kiki..valla okurken benim de kafamı karıştırdın..
Bu arada bende maçları izlerken kolkola girmiş mutlu yüzlü arda ve kobal ikilisine takılmıştı göslerim..Aaadeta beckham'ları izler gibiydim :)
seklen oturmaktan baska bisi yapmadilar, maksat kameralara o yillarca izledigimiz NBA goruntulerinde unlulerin "I love this game" goruntulerine olan ozentileri bir nebze olsun gercege donsun. Ne bir tezahurat, ne bir bagirma, ne bir seberme. Bir Jack Nicholson izledim gecen ac adam 100 yasinda yerinde duramiyor cildiriyor:) peh
Yorum Gönder