Öyle olması da gayet normal. Bir kere yönetmen koltuğunda Francis Ford Coppola oturuyor. Önemli rollerde Martin Sheen, Marlon Brando, Robert Duvall, Harrison Ford, Denis Hopper, Laurence Fishburn gibi kimi süperstar, kimi sağlam karakter oyuncusu olarak nitelenebilecek irili ufaklı bir çok yıldız var ve yıldızlar isimlerinin hakkını veriyorlar. Kuşkusuz Marlon Brando ve Martin Sheen için ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Marlon Brando, filmde o kadar geç bir aşamada ortaya çıkıyor ki neredeyse onun da bu filmde oynadığını unutuyoruz. Ama "Baba" tabi ki gelişiyle bir güneş gibi parlıyor. Yüzünün yarısını aydınlatan, yarısını gölgede bırakan ışık oyunları, şiirler, o kendine has tarzı bu uzuun filmde süre olarak kısa bir rolü olmasına rağmen etkileyici bir performans sergilemesine engel olmuyor.
Film, yönetmen ve oyuncu kadrosunda bulunan yıldızların hakkını başıdan sonuna kadar veriyor. Başından demişken bu kadar çarpıcı ve unutulmaz bir giriş pek az filme nasip olur. The Doors'un muhteşem müziği eşliğinde napalm bombasının yarattığı görsel etki, birbirine bağlanan helikopter ve pervane sahneleri gerçekten etkileyici.
Diğer Vietnam filmlerinde olduğu gibi bu filmde de bitmek tükenmek bilmeyen bir orman var ama bu kez rolünü uzayıp giden ve uzadıkça hikayenin diğer kısımlarına bizi taşıyan bir nehire kaptırmış durumda. Akıp giden nehir, her yeri kaplayan sis, savaş ortamında ağır hasar alan insan psikolojisi ve Martin Sheen'in boş bakan gözleri oldukça depresif bir ortam yaratıyor. Ve film beslendiği o depresif nehrin hakkını sonuna kadar veriyor.