14 Eylül 2009 Pazartesi

ABSOLUTE POWER


Başlıkta absolute lafını görünce bir an heyecan yaptın itiraf et, oysa şu mübarek Ramazan ayını yaşadığımız günlerde ortada votka ile ilgili hiçbir şey yok. Yağmur yağar, seller akar, Avrupa'nın en büyük metropollerinden biri akan suya teslim olup can verirken miskin hayatımda değişen bir şey yoktu ve benim sadık yarim Clint Eastwood'du.


Yakınlarda bir yerlerde olsa elini öpmeye hayır duasını almaya gideceğim Clint Amca bu kez 1997 yapımı Absolute Power ile günümü şenlendiriyordu. Bir kez daha hem yönettiği hem de paşalar gibi oynadığı filmde bu kez rolleri güçlü devlet adamı-siyasetçi-bir biçimde yönetici rollerinin duayeni Gene Hackman, "saçları döktük ama bakma bizden daha geçmedi" rollerinin vazgeçilmezi Ed Harris ile paylaşıyor, kızı Alison Eastwood'a ufak ufak yol veriyordu. 24 dizisinin başkan Palmer'ı Dennis Haysbert psikopat gizli servis ajanı rolünü kapıp Beyaz Saray ile olan ilgisini kesmiyordu.


Futbolda da sinemada da kadron güçlüyse, anlattığın hikaye sağlamsa işi şova dökmeye gerek kalmıyor. Clint Amca, tabi ki bu gerçeğin farkında ve yine her zamanki gibi aile bağları zayıf (en azından görünüşte), yalnız ve Kore Gazisi bir orta sınıf mensubu olarak ortaya çıkıyor ancak bu kez namuslu Amerikalıyı oynamak yerine işi Arsen Lüpenvari hırsızlığa döküyor.


Hırsızlar, bir yerlere kimseden izin almadan geldikleri (her iki manada) ve bir şeylerin yerini yine kimseden izin almadan değiştirdikleri için sevilmezler ama bütün bunların üstüne bir de cinayet tanığı olurlarsa onlardan kötüsü yoktur. Üstelik politik bir krize yol açacaklarsa ayak altından çekilmeleri en başta kendi sağlıkları için faydalı olacaktır amma kimse Clint Amca'nın gözüne baka baka yalan söyleyemez.


Böylesine bir gerilimle başlayan filmimiz hiçbir gösterişe, patlamalı, çatlamalı sahnelere yüz vermeden usta oyuncuların elinde büyüyor ve politik gerilim nedir dosta düşmana öğretiyor. Hele başkanın şeytanın arka pabucu kıvamındaki danışmanıyla etrafa tartıştıklarını çaktırmadan dans ettiği bir sahne var ki emininm Hitchcock görseydi o da beğenirdi.


Böyleyken böyle. Yazın veda ettiği, kışın açıktan açığa saldırıya geçtiği şu günlerde Pazar günlerinin miskinliğini Clint Amca'dan başka kim heyecana çevirebilir ki?

2 yorum:

Mehmet Reşit dedi ki...

Eh, nerde kaldı diyordum ben de Absolute Power yazısı.

Clint amcamın filmin başında, saklandığı dolaptaki mimikleri enfestir, sırf o sahne için film izlenir.

Estar Abi dedi ki...

Absolute Power'ın odak sahnesi, yani hırsızlığın gerçekleştiği sahne sinemadaki en iyi Alfred Hitchcock etkilenimidir bence. Rear Window'a müthiş bir saygı gösterisidir.

Yazıda dans sahnesine ayrı değinilmesi çok hoşuma gitti. ELinize sağlık.

Ayrıca bir Clint delisi olarak ben de bloguma beklerim:

http://estarabi.blogspot.com