9 Temmuz 2009 Perşembe

BEYPAZARI

Pek çok konuda fikir ayrılığı yaşayabiliriz belki ama Ankara'nin gezilecek görülecek yerler bakımından fakirliği hususunda sanırım aramızda niza çıkmaz. Şehir dışından misafir geldiğinde misal bir kilitlenme oluyor bende. Nereye götürmeli mesela bu misafir kardeşimizi ? Ankara'ya ilk defa gelen pek çok insan öncelikle bir Anıtkabir'i görmek istiyor. Tamam başka? Eski Meclis var Ulus'ta, o da güzel. Başka? Atakule. Oranın esnafı da kan ağlıyor bu ara ama hadi orayı da görelim. Bir iki park, (Botanik, Seğmenler) İşte bitti, gitti.

Bunların dışında görülecek yerler cafe, bar, restorant gibi başka yerlerde de muadilleri olan şeyler. İçlerinde çok güzel olanları da var ama buralara gitmek gezi-gözlem aktivitesi kabul edilmez pek. (Ya da eden vardır belki; yıllar önce Akçay'da iki Alman aile ile bir nevi komşuluk yapmıştım da adamlar bir ay havuz bardan başka bir yere gitmemişlerdi. Hayır kardeşim, ronta yatmadım, alla alla)

İşte böyle bir kısır döngü içerisinde Beypazarı bir alternatif olabilir. Ankara'ya en uzak ilçelerden bir tanesi gerçi kendisi ama arabayla ya da Etlik'te bulunan eski garajlardan kalkan midibüslerle gitmek çok da zor değil. (Midibüslerle yol 1 saat 45 dakika civarı sürüyor.) Beypazarı'nda ne var diye sorulacak olursa çeşitli cevaplar vermek mümkün. Öncelikle Safranbolu evlerini andıran Beypazarı evleri ya da konakları var ki asıl ilgi merkezi onlar. Bu evlerin çoğu restore edilmiş ya da iyi kötü elden geçirilip otel, restoran gibi amaçlarla kullanılmaya başlanmış. Şunun gibi :







Biraz gelişigüzel olsa da süslenmişler ayrıca. Heybeler, tekerlekler, eski tüfekler, çanlar, taslar v.s. bir sürü eski eşya evlerin eskiliğini vurgulamak için sağa sola asılmış. Bir de tabi çalan müziklere takılmamak lazım. İnsan böyle kendi şartları içinde "tarihi" bir binaya girdiğinde Serdar Ortaç duymak istemiyor tabi (Aslında hiç bir şartta S.O duymak istemiyor) Ne bileyim bir İnce Saz , belki Yansımalar filan daha uygun düşer gibi atmosfere.

Bu evlerden bir tanesi müze haline dönüştürülmüş. Beypazarı evlerinin orjinaline en yakın halini görmek için burası da gezilebilir ki o da şöyle bir yer; (Hayır, ablalar müzede sergilenmiyor)





Restoranlarda İç Anadolu'da olduğumuzu tüm açıklığıyla yüzümüze vuran et ve tahıl ağırlıklı yemekler bulunuyor. Denemek için yenilmeli kuşkusuz ama benim gibi Ege insanı için biraz ağır olduğunu söylemem lazım. Bir de 80 katlı baklava olayı var ki o enerji başka bir yere kanalize edilse eminim şimdi başka bir Türkiye'de yaşıyor olurduk. Bu mekanlarda alkol bulur muyuz sorusunu siz sormamış olun ben duymamış olayım. Alkol yerine Beypazarı kurusu var, ondan buyrun. Bir de havuç olayı saplantı haline gelmiş vaziyette. Benim bildiğimiz havıcı alır katur kutur yersin, ya da rendeler salataya koyarsın, o da olmadı ince ince doğrayıp limonlu su konmuş bir bardağın içine uzatırsın. Yok anam, Beypazarı'nda havucun suyundan, dönerine, dönerinden lokumuna kadar envai çeşit kullanım şeklini görebiliyoruz.

Ha, bir de gümüş işçiliği konusunda bir ünü var Beypazarı'nın, bak onu unuttum.

Yazdıklarımı bir kez daha okuyunca aslında matah bir yer değilmiş izlenimi uyandı lan bende :D Ama öyle değil valla, gerçekten görülesi bir yer.Yalnızca benim canım çookk sıkılıyor. Sorun Beypazarı'nda değil yani bende. ahahahaha


1 yorum:

Mehmet Reşit dedi ki...

Ankara'ya gelen bir misafir için mekan bazında en ideal "gidilecek yer", gar veya terminaldir herhalde.