İçinde "yol, bu şehir, yağmur, eski bir kent, ıslak" gibi kelimeler barındıran şarkılar bende kartonun duvara süründüğü anda çıkan sese benzer bir ürperti yaratıyor ama koyver be gitsin be anam, elin oğlu ne güzel şarkı yapmış
ne geçmiş tükendi ne yarınlar, hayat yeniler bizleri, geçse de yolumuz bozkırlardan, Denizlere çıkar sokaklar
26 Kasım 2012 Pazartesi
23 Kasım 2012 Cuma
ESİR ŞEHRİN MAHPUSU
Esir Şehrin Mahpusu, Kemal Tahir'e ait Esir Şehir Üçlemesi'nin ikinci kitabı. Daha önce birinci kitaptan yani Esir Şehrin İnsanları'ndan bahsetmiştim. Merak eden şuradan bakabilir. İlk kitapta Kamil Bey, Avrupa'dan işgal altındaki İstanbul'a dönüp bir yandan aslında hiç tanımadığı memleketiyle yüzleşmeye çalışıyor, bir yandan da memleketin kurtuluşu için hal çareleri arıyordu.
İkinci kitapta ise Kamil Bey'in uyanışı, Tolstoy'un deyişiyle Dirilişi cezaevinde devam ediyor. Esasında bir kenara bıraksalar içini çeke çeke kendini okumaya, resme verip gün dolduracak Kamil Bey, insan gibi düşünüp sırtlan gibi saldıran bir grubun içine düşünce ister istemez başka bir mücadelenin içine düşüyor. Yıllar yılı "elit" bir yaşam süren paşa oğlu cezaevine düşünce hepimizin görmezden geldiği, itilen, kakılan ve bu yüzden itip kakmaktan başka yol bilmez hale gelen insanların arasında hayatta kalma mücadelesi veriyor. Belki kusurları, eksikleri vardır ama Kamil Bey "iyi" bir insan. İyi olduğu için ona yapılan, bana yapılıyormuş gibi hissetim hep.
Kemal Tahir'in akıcı kaleminden, dönemin argosunu dinlemek ayrı bir zevk. Bilinçli olarak okumak yerine dinlemek ifadesini kullandım. Çünkü elimizdeki metin o kadar akıcı ki karakterleri ete kemiğe bürüyüp gözümüzde canlandırmak işten bile değil. Zaman zaman kitap okumak yerine tiyatro izlemek hissi yaratan bir kitap Esir Şehrin Mahpusu
İkinci kitapta ise Kamil Bey'in uyanışı, Tolstoy'un deyişiyle Dirilişi cezaevinde devam ediyor. Esasında bir kenara bıraksalar içini çeke çeke kendini okumaya, resme verip gün dolduracak Kamil Bey, insan gibi düşünüp sırtlan gibi saldıran bir grubun içine düşünce ister istemez başka bir mücadelenin içine düşüyor. Yıllar yılı "elit" bir yaşam süren paşa oğlu cezaevine düşünce hepimizin görmezden geldiği, itilen, kakılan ve bu yüzden itip kakmaktan başka yol bilmez hale gelen insanların arasında hayatta kalma mücadelesi veriyor. Belki kusurları, eksikleri vardır ama Kamil Bey "iyi" bir insan. İyi olduğu için ona yapılan, bana yapılıyormuş gibi hissetim hep.
Kemal Tahir'in akıcı kaleminden, dönemin argosunu dinlemek ayrı bir zevk. Bilinçli olarak okumak yerine dinlemek ifadesini kullandım. Çünkü elimizdeki metin o kadar akıcı ki karakterleri ete kemiğe bürüyüp gözümüzde canlandırmak işten bile değil. Zaman zaman kitap okumak yerine tiyatro izlemek hissi yaratan bir kitap Esir Şehrin Mahpusu
5 Kasım 2012 Pazartesi
GENÇLERBİRLİĞİ DİYE BİR TAKIM VAR
Futbol sohbetlerinde hep tartışılan bir mevzuu vardır: Anadolu'da yaşayan, futbol ikliminin canlı olduğu şehirlerin sakinleri ille de yaşadıkları şehrin takımının tutulması gerektiğini savunur, İngiltere örneğini verir. Gerçekten de İngiltere liginden bir takım izlendiğimizde Yorkshire City, Terrier County gibi isimsiz takımların dolu tribünler önünde, coşkulu bir izleyi kitlesi eşliğinde maç yaptığını görürüz. "Bizde niye böyle olmuyor lan" sorusunun cevabı üç İstanbullu'nun renkli dünyasında gizleniyor olabilir. Ben renkli dünya diyorum, onu doldurmak sizin elinizde, işte kupadır, yıldızlardır, tarihtir, insan sevince gözler kusur görmez, malum.
Ama bizde niye böyle olmuyor sorusunun bir cevabı da gömüldüğümüz koltuk/popomuzun büyüklüğü olabilir. Zira tv başında, elde kumanda kanal değiştirmek, maça gitmekten daha az zahmet isteyen bir eylem. O yüzden arada bir kafayı dışar çıkarmak lazım.
Örneğin ben Ankara'da yaşıyorum. Ankara'nın ligde iki takımı vardı: Gençlerbirliği ve Ankaragücü. Ankaragücü, ufak çaplı bir mucize olmazsa tarihin derinliklerine karışmak üzere. Üç beş tane muhterisin elinde oyuncak olan 100 yıllık çınar, düştüğü ligdede alt sıraları zorluyor. Ama bir de Gençlerbirliği gerçeği var, daha da güzeli Gençlerbirliği taraftarı var. Gençlerbirliği'ni seversiniz sevmezsiniz, oynadığı oyun size cazip gelmiyor olabilir ama Gençlerbirliği taraftarı sevilmeyecek gibi değil.
Bir kere kadınların rahatça, rahatsız edilmeden maç izlemesine imkan veren düzgün insanlar. Koro halinde küfür etmek gibi tribün folklörünün değişmez unsurlarından fersah fersah uzaklar. Yanlış karar verdiğini düşündükleri hakeme "acemi hakem", kendini yere attığını düşündükleri rakibe "sahtekar falanca", yanlış ofsayt kaldıran yan hakeme "yancı" diye hitap eden bir taraftar topluluğundan bahsediyoruz. Hangi tribünde diğerlerinin sahtekar diye kızdırdığı rakip futbolcuyu "aslında öyle bir insan değildir, bildiğimiz bir arkadaş o" diye bireysel tavrıyla savunan taraftara rastlanır, bilemiyorum.
Gençlerbirliği maçlarını 19 Mayıs Stadı'nda oynuyor. 19 Mayıs Stadı metro ve otobüs güzergahında bulunan, son derece elverişli bir konuma sahip. Stad, pis, pasaklı ve konforlu değil. Ama epi topu 2 saat vakit geçirilen bir yer. O kadarına katlanılabilir. Üç İstanbullu dışındaki takımlarla oynanan maçlarda, bilet fiyatları 15-TL-20-TL. Senelik maraton kombinesi 100-TL
O yüzden, hazır havalar da iyi gidiyorken, tribündeki yerinizi alın derim.
Ama bizde niye böyle olmuyor sorusunun bir cevabı da gömüldüğümüz koltuk/popomuzun büyüklüğü olabilir. Zira tv başında, elde kumanda kanal değiştirmek, maça gitmekten daha az zahmet isteyen bir eylem. O yüzden arada bir kafayı dışar çıkarmak lazım.
Örneğin ben Ankara'da yaşıyorum. Ankara'nın ligde iki takımı vardı: Gençlerbirliği ve Ankaragücü. Ankaragücü, ufak çaplı bir mucize olmazsa tarihin derinliklerine karışmak üzere. Üç beş tane muhterisin elinde oyuncak olan 100 yıllık çınar, düştüğü ligdede alt sıraları zorluyor. Ama bir de Gençlerbirliği gerçeği var, daha da güzeli Gençlerbirliği taraftarı var. Gençlerbirliği'ni seversiniz sevmezsiniz, oynadığı oyun size cazip gelmiyor olabilir ama Gençlerbirliği taraftarı sevilmeyecek gibi değil.
Bir kere kadınların rahatça, rahatsız edilmeden maç izlemesine imkan veren düzgün insanlar. Koro halinde küfür etmek gibi tribün folklörünün değişmez unsurlarından fersah fersah uzaklar. Yanlış karar verdiğini düşündükleri hakeme "acemi hakem", kendini yere attığını düşündükleri rakibe "sahtekar falanca", yanlış ofsayt kaldıran yan hakeme "yancı" diye hitap eden bir taraftar topluluğundan bahsediyoruz. Hangi tribünde diğerlerinin sahtekar diye kızdırdığı rakip futbolcuyu "aslında öyle bir insan değildir, bildiğimiz bir arkadaş o" diye bireysel tavrıyla savunan taraftara rastlanır, bilemiyorum.
Gençlerbirliği maçlarını 19 Mayıs Stadı'nda oynuyor. 19 Mayıs Stadı metro ve otobüs güzergahında bulunan, son derece elverişli bir konuma sahip. Stad, pis, pasaklı ve konforlu değil. Ama epi topu 2 saat vakit geçirilen bir yer. O kadarına katlanılabilir. Üç İstanbullu dışındaki takımlarla oynanan maçlarda, bilet fiyatları 15-TL-20-TL. Senelik maraton kombinesi 100-TL
O yüzden, hazır havalar da iyi gidiyorken, tribündeki yerinizi alın derim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)