28 Mayıs 2010 Cuma

THE PASİFİC




Cnbc-e'de yayınlanacağını ilk gördüğüm andan beri merak ettiğim, üstelik Banf Of Brothers'ın yapımcılarından yani, Spielberg ve Tom Hank'in ellerinden çıktığını öğrendiğim andan itibaren izlemek için sabırsızlandığım The Pasific'i en sonunda izleyebildim. Hemen izlenimler gelsin;




The Pasific maça 1-0 geriden başlıyor. Çünkü benim ve daha önce Band Of Brothers'ı izlemiş pek çok insanın nazarında yenilgiye uğratılması güç bir rakibi var. İnsan ister istemez Band Of Brothersla karşılama gereği duyuyor. Dizinin akıbetinin bu olacağını tahmin eden ekip belli ki bu kez bazı şeyleri değiştirme gereği duymuş. Örneğin The Pasific'de savaş öncesi eğitime ayrılmış bir bölüm yok, tabiri caizse doğrudan "olaya" giriyoruz. Muadilinden farklı olarak The Pasific'de her bölümü farklı bir karakterin bakış açısıyla anlatırken o karakteri daha yakından tanıma imkanı da yok. Hikaye, esas olarak iki ana karakterin, yazdıkları kitaplar ile senaryoya hayat veren iki gazinin izlenimlerinden oluşuyor. (ki bu karakterlerin de gayet iyi oyunculuklarla canlandırdığını söylemek lazım) Yine Band Of Brothers'dan farklı olarak düşük bir tempo ile başlayan hikaye giderek hızlanıyor. İnce Kırmızı Hat seviyesinde olmamakla birlikte The Pasific'in Band Of Brothers'a göre daha bir duygusal çizgide seyrettiğini, savaşın insan ruhu üzerindeki tahribatına daha çok eğildiğini de söyleyebiliriz sanırım.




Ancak şunu söylemeden geçmek istemiyorum. Savaş sahneleri son derece sessiz sedasız başlıyor. Adeta turistik bir gezi şeklinde başlayan çıkarma sonlara doğru izleyiciyi gerçek vahşetle başbaşa bırakıyor. Bu tarz görüntülerden hoşlanmayanlar için The Pasific özellikle 8. ve 9. bölümleri ile pek doğru bir seçenek olmayabilir.




Vahşet demişken, "benim bir tespitim var Sayın Kırca" diyerek araya başka bir konuyu eklemek istiyorum. Yalnızca The Pasific'te değil, genel olarak Uzak Doğu'da geçen tüm bu savaş hikayelerinde (İnce Kırmızı Hat, Windtalkers, We Were Soldiers v.s.) diğer cephelere göre son derece keskin bir vahşet var. Japonlar, Vietnamlılar, savaşın diğer tarafını, düşmanı temsil eden Asyalılar sonuna kadar gitmeye, kanlarının son damlasına kadar mücadele etmeye kararlı gösteriliyorlar. Ama tüm bu temsillerde (belki Letters From İwo Jima hariç) Asyalı'nın direnci pek öyle saygı duyulan cinsten, onurlu düşman karşısında hissedilen hürmetten farklı bir duyguya karşılı geliyor bence. Asyalının direnci, onurdan ziyade kan dökücülüğe, vahşiliğe, yabaniliğe denk düşüyor. Savaştan zevk alan, nefetten beslenen bir toplum sergileniyor önümüze. Savaşın diğer tarafında Avrupa'ya baktığımızda durumun farklı olduğunu görüyoruz. Tüm Avrupa'yı ve dünyanın önemli bir kısmını dümdüz eden, insanları yerinden yurdundan eden Almanlar bile (soykırıma ilişkin filmler hariç) gayet onurlu, "medeni savaşçılar" gibi gösterilirken Asyalıya reva görülen bu vahşet etiketinin sebebi nedir? Bence ortalama Amerikalı'nın ötekine bakışı ile açıklanabilecek bir durum var ortada. Her ne kadar Avrupalı coğrafi olarak çok farklı bir yerde olsa bile o Avrupalı, Eski Dünyalı yani. Medeniyetin dünyaya yayıldığı yerde yaşıyor. Asyalının ise ne menem bir şey olduğu bile değil. Rengi farklı, fiziksel görünüşü değişik, üstü başı, kıyafetleri ve yiyecekleri bile medeni değil. Bence tüm bu vahşetin sebebi budur.




Neyse, konuya dönersek sağda solda yine Amerikalılar'ın ölümsüz askerler gibi gösterilip Amerikan propagandası yapıldığına dair şeyler okuyorum ve bunu çok saçma buluyorum. Bir kere bu bir Amerikan yapımı, kimin propandasını yapacaklardı? İkincisi propanga filan yaptıkları da yok adamlar savaşı anlatıyorlar. Savaşı tek taraflı anlatıyorlar, Japonlar gözünden olaya hiç bakılmyor diyenlere de tarihi kazananların yazdığını hatırlatmak isterim. Ayrıca sapır sapır dökülen, savaş psikolosinde deliren, arkadaşını vuran, kaçmaya kalkan, zevk için öldüren Amerikan askerleri bana Amerikan propagandası yapıyorsa Amerikalılar'ın beyin takımında bir ayarlama yapmaları gerek sanırım. Tamam, Amerika'yı sevmeyelim de bu kadar dar kafalı da olmayalım bir zahmet.






20 Mayıs 2010 Perşembe

MADENCİNİN KADERİ

Zonguldak'taki bir madende meydana gelen patlama sonucu 30 işçi yerin 540 metre altında mahsur kaldı. Bir umut bekledik, acaba dedik ama yeraltından kardeşlerimiz yerine acı haber geldi. 30 işçiyi kaybettik. Ülkemizin tarihinde buna benzer pek çok acı yaşandı. Ekmeğini kelimenin tam anlamıyla taştan çıkaran işçi kardeşlerimiz yer altında göçüp gittiler başka diyarlara. Arkalarından göz yaşı döktük ama yerlerine gelenlerin akıbetinin farklı olmasını sağlayamadık. Çocuk çoluklarının rızkı için katar katar madenlere inmeye ve ölmeye devam ettiler. Çünkü o insanların insanca yaşaması ve çalışması için gerekli önlemleri almaya yetkili kişiler onları görmezden geldi, geliyor.
Ülkenin başbakanı, hepimizin canından, namusundan, eğitiminden, sağlıklı bir ortamda çalışma hürriyetinden sorumlu kişi "ölmek madencilerin kaderinde var" dedi çıktı işin içinden. Ölmek madencinin kaderinde var. Madenci olmaya razı olmuşsan, yeraltına inmeye gönlün razıysa gerekirse öleceksin diyor yani. Sen öleceksin ki çark dönmeye devam etsin, sen öleceksin ki yerine yenisi gelsin.
Her zaman güzel ahlaktan dem vuran, mazlumların sesi olmaktan bahseden, elitlerin bezirganlığından şikayet eden, halk adamı Başbakan'a gel. Mazlum Başbakan daha geride kalanlanlar acılarını yaşamadan, ölmüşlerinin ruhuna bir Fatiha okumadan ölenlerle birlikte yakınlarını da öldürdü. Dünyanın her yerinde madenler varken yalnız bizim madencilerimiz grup grup ölüyor, demek ki biz bu işi yanlış yapıyoruz demeden madencilerin kaderine atıfla kapatı konuyu.
Bütün bunlar köpeksiz köyde değneksiz dolaşmanın bir sonucudur. Hiçbir çekince taşımadan, fütursuzca idare yöntemi masumların ölümüne kayıtsız kalacak kadar hoyrat ve umursamaz artık. İşçi sınıfının apolitik, parçalı düzeni egemenlerin üzerindeki bütün baskıyı aldı götürdü çünkü.
İşin siyaseti falan bir kenara, bu kadar umursamaz, bu kadar kayıtsız çıkışlar insanın yüreğinin soğukluğunu ortaya koyuyor açıkça. Küçük bir çocuğun başını okşayan, bir bebeğin kokusunu içine çeken, onun hayattaki ilk adımlarına tanık olan bir "insan" nasıl olur da başkalarının çocuklarının ölümü karşısında bu kadar soğukkanlı olabilir?
Başımız sağolsun.

13 Mayıs 2010 Perşembe

ŞAMPİYON ATLETİCO



Ne Real ne Barca, İspanya'da takımım Atletico Madrid. Ben o armayı sol üste boşuna yerleştirmedim. Bugün Atletico'nun makus talihini yendiği gündür.İlk UEFA Avrupa Ligi Kupası artık Madrid'te. Real istediği kadar para saçsın, istediği kadar rekor puan alsın kuvvetle muhtemel sezonu kupasız kapatacakken kupa Atletico'nun müzesine gitti bile

12 Mayıs 2010 Çarşamba

DARTH VADER'I SEVMEK İÇİN 5 NEDEN

Siyahlar içinde hımfffss, hımfsss diye dolanan, kafası bozuldu mu ellerini kullanmadan boğma kabiliyeti olan bu adam Star Wars evreninin kötü adamıdır ama sinema tarihinin en karizmatik karakterlerinden biridir. Peki neden? Bir zamanlar seçilmiş kişi olduğu düşünülürken acımasız bir katile dönüşen bu eski Jedi , yeni Sith neden sevilir? İşte kendimce 5 sebep. Bu 5 sebep sıralanırken Anakin-Darth Vader ayrımı yapılmamıştır.
1-Kendine özgü fon müziği olan başka bir kahraman yoktur. Lord Vader ne zaman gül yüzünü gösterecek olsa fonda o bildik melodi yükselmeye başlar, da da da daaa da da daaa da da, akabinde beyaz giysileri içinde Stormtrooperlar görünür. Lord Vader yine o bildik pıshhh, pıshh sesleri eşliğinde siyah kıyafetleri içinde gelir ve kontrastı tamamlar.

Hayal gücünden taşan hiçbir kahraman Darth Vader'ın sahneye girişte yakaladığı karizmayı yakalayamamıştır. Ne Batman'in karanlık kıyafeti, ne oyuncakları, ne Spiderman'ın gökdelen gökdelen gezmesi hiçbiri ama hiçbiri hasımları üzerinde bu denli sarsıcı bir etki yakalamayaz. Süper kahramanların arasında canı sıkıldı mı yeşil bir deve dönüşen bile var ama o ışıltı hiçbirinde yok. O geldi mi, söz biter, Darth Vader konuşur.



2-Darth Vader, sevdiği kadın için dünyaları yakan bir aşık, çocukları için kendini siper eden bir babadır. Kimi zaman bu özellik pek hoş sonuçlara yol açmayabilir. Çok seven bu siyah giysili adam elde ışın kılıcı Jedi Temple'a dalabilir, younling demeden, yoldaş dinlemeden kıyıcılığını gösterebilir. Mace Windu'nun kolunu gövdesinden ayırabilir, hatta ustasına saldırabilir. Yapar bunları. Kralı, imparatoru gelse tanımaz, nitekim tanımamıştır. Tüm bunları, bu gözü kör ihaneti, sevdiği kadın için yapmıştır, tüm geçmişine, onu yetiştirenlere sırtını çevirmiştir. Zira aşıktır ve kaybetmekten ölesiye korkmaktadır.



Karanlık tarafa geçtiğinde ise bir baba olduğunu hatırlamış, seçilmiş kişi olmanın gereğini, oğlunu düşünerek de olsa yerine getirmiştir.

Kendisiyle ev arkadaşı, halı saha takımdaşı filan olmadığıma göre bu eylemlerinin benim için hiçbir sakıncası yok. Adam seviyor. Adam güzel seviyor.


3-Bütün Star Wars serisi Darth Vader'ın hikayesini anlatır. Biliyorum bu tespit biraz iddialı oldu. Açıkçası bütün Star Wars serisi Anakin'in nasıl Darth Vader'a dönüştüğünü anlatmak için oluşturulmuştur da denilebilir. Ya da Palpatine üzerinden yorum yapılarak gücü eline geçirenin iflah olmaz bir tirana dönüşümü vurgulanabilir. Padme ile Anakin'in aşkı rol çalabilir. Hatta Dart Vader'ı Hitler'e, stormtrooperları SS'lere benzetip bundan ekmek yiyebilirsiniz. Ama Star Wars serisini geçmişten günümüze izleyen her çocuğun kabul edeceği üzere önceleri merak edilen o siyah maskenin içindeki kişidir. Yüzü gözü nasıldır, boyu posu nicedir, maskenin çıkacağı gün beklenir. Oysa Anakin'i gördüğümüz anda maskenin ne zaman takılacağını düşünmeye başlarız. Nasıl olur da bir zamanların genç Jedi'yı, o güzel gözlü aşık insan bir ölüm makinesine dönüşmüş diye düşünürken bir bakmışsın 6 bölüm bitivermiş. Bu arada her bölüm bütünün ayrı bir parçasıdır ve hikayenin bir parçasını anlatır. Öyle Superman tatilde, Spiderman intikam peşinde falan gibi gubidik müstalik bölümler yoktur.






4-Darth Vader bir Sith Lordu'dur ama aynı zamanda Jedi eğitiminden geçmiştir. Gücün her iki tarafını tanıyan, her ikisinden de eğitim alan nadir kişilerdendir. Gücün hem iyi hem kötü taraflarını bilir ve kullanmaktan çekinmez. Jedi iken yan odada yürüyen eklem bacaklıyı hissedebilir, Sith Lordu iken Jediların yerini herhangi bir araç kullanmadan tespit edebilir




5-Bütün Star Wars evresinde insan gibi davranan tek kişi Darth Vader'dır. İnsan gibi davranan derken Obi Van hayvanın tekiydi, efendim Padme malın önde gideniydi demek istemiyorum. İnsanı zaaflardan bahsediyorum. Star Wars evreninde neredeyse bütün kahramanlar eski Türk filmlerindeki gibi ya iyidir ya kötü. Ya siyahtır ya beyaz. İkisinden biraz olmayı seçen griler yoktur. İyiler son nefeslerine kadar iyi olmaya gayret ederler, kötüler mümkün olduğunca kötü davranabilmek için. O gri noktada bir tek Darth Vader durur. Anakin iken içindeki kötülük neredeyse Jedi olmasına izin vermeyecek kadar yoğundur. Derin bir kaybetme korkusu ve korkunun beslediği öfke vardır derinlerinde. Darth Vader olduğunda ise alemlere bela olarak gönderilmiştir ama Luke'a kıyamayacak kadar yufka yürekli olduğunu bir sır gibi saklar. Darth Vader, ying-yangın cisimleşmiş halidir. Dengesizleştiği anda bütün sebeplerin sonuçları onda aranır.