İş Görüşmesi:Aslında burada nefret ettiğim kelime değil de eylemin kendisi. Önceden aldığın randevu uyarınca eline cv'ni alıp müstakbel iş yerinin kapısına dayanıyorsun. Buraya kadar her şey güzel. Sorun kapının açılmasıyla başlıyor. Şimdiye kadar gittiğim bütün iş görüşmelerinde, istisnasız hepsinde kapıyı açan şahıs tarafından büyük bir şaşkınlıkla karşılandım. Yani o gözleri pörtlemiş ve varlığıma anlam vermeye çalışan kadını görmezsem iş görüşmesine gittiğimin farkına varamayacağım. Hayır, sanki eleman arayan onlar değil, randevu alan ben değilim. Neye bu kadar şaşırıyorsun a haspam? Çok mu iş aramaz bir tavrım var? İçeriye genel müdür gibi mi giriyorum? Yoksa şu tipine bak, ne cüretle bize iş başvurusunda bulunuyorsun diye mi düşünüyor, bilsem belki kariyer basamaklarında hızla yükseleceğim. Şimdilik durumumuz George Costanza'dan hallice.
Bir de iş görüşmelerinde sorulan gıcık sorular var tabi. Adam bizim vereceğimiz parayla nasıl geçineceksin diye soruyor. Daha fazlasını ver o zaman paşam. Tutan mı var? Ya da, okul bitmiş, askerden gelmişim, adam nasıl geçiniyorsun diye soruyor. Hafif mahçup "ailem yardım ediyor " diyorum. "Ayıp olmuyor mu bu yaşta aileden yardım almak" diyor. Ayıp olduğu için iş arıyorum diyorsun. Bu sefer biraz sinirli misin diye soruyor. Kafayı şimdi mi vursam, tam çıkarken dönüp burnunun üstüne mi geçirsem diye fanteziye dalınca sonraki soruları takip edemiyorum, o oluyor.
İnsan Kaynakları:Kapitalist bir düzenin içinde oradan buraya savruluyoruz. Çoğumuzun tek yapabildiği şikayet etmek. Genelde kapitalizme gönül vermiş liberaller karıncayı sitip belini incitmeme ilkesiyle üstümüze binip kırbaçlarını vururlar ama şu departmana (!) niye başka isim düşünmemişler hiç bilemedim.İnsanı bu kadar maddeleştiren, hammadde, mobilyalık kereste yerine koyan başka bir tabir olamaz sanırım. Aklıma hep şu Matrix'teki insan tarlaları geliyor. Bir takım kravatlı zibidiler oradan adam seçiyor. Biz de öyle meleşip duruyoruz beni seçsin, beni seçsin diye ama çoğunlukla aldığımız cevap "sen gelme ulan ayı" netliğinde.
Neyse yahu, derdimiz bu olsun. Ruhunu şeytana satmış pezevenkler kıdem tazminatını kaldırma niyetinde, bizim derdimiz insan kaynakları olsun.
Bir de iş görüşmelerinde sorulan gıcık sorular var tabi. Adam bizim vereceğimiz parayla nasıl geçineceksin diye soruyor. Daha fazlasını ver o zaman paşam. Tutan mı var? Ya da, okul bitmiş, askerden gelmişim, adam nasıl geçiniyorsun diye soruyor. Hafif mahçup "ailem yardım ediyor " diyorum. "Ayıp olmuyor mu bu yaşta aileden yardım almak" diyor. Ayıp olduğu için iş arıyorum diyorsun. Bu sefer biraz sinirli misin diye soruyor. Kafayı şimdi mi vursam, tam çıkarken dönüp burnunun üstüne mi geçirsem diye fanteziye dalınca sonraki soruları takip edemiyorum, o oluyor.
İnsan Kaynakları:Kapitalist bir düzenin içinde oradan buraya savruluyoruz. Çoğumuzun tek yapabildiği şikayet etmek. Genelde kapitalizme gönül vermiş liberaller karıncayı sitip belini incitmeme ilkesiyle üstümüze binip kırbaçlarını vururlar ama şu departmana (!) niye başka isim düşünmemişler hiç bilemedim.İnsanı bu kadar maddeleştiren, hammadde, mobilyalık kereste yerine koyan başka bir tabir olamaz sanırım. Aklıma hep şu Matrix'teki insan tarlaları geliyor. Bir takım kravatlı zibidiler oradan adam seçiyor. Biz de öyle meleşip duruyoruz beni seçsin, beni seçsin diye ama çoğunlukla aldığımız cevap "sen gelme ulan ayı" netliğinde.
Neyse yahu, derdimiz bu olsun. Ruhunu şeytana satmış pezevenkler kıdem tazminatını kaldırma niyetinde, bizim derdimiz insan kaynakları olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder