Esir Şehrin Mahpusu ve Yol Ayrımı ile birlikte Esir Şehir Üçlemesi'ni oluşturan Esir Şehrin İnsanları bir Kemal Tahir romanı. Romandaki olaylar, aslen bir paşa çocuğu olan, hayatı ve Anadolu'yu tanımayan, tanımak zorunda kalmayan Kamil Bey'in gözünden okuyucuya aktarılıyor. Kamil Bey, eşi ve çocuğu ile zamanının çoğunu Avrupa'da geçirirken 1.Dünya Savaşı patlar. Savaş zamanında bir biçimde Avrupa'da yaşamaya devam eden Kamil Bey, savaş sonrası yurda, İstanbul'a dönüş yapmak zorunda kalır. Çünkü bir paşa çocuğu da olsa savaş onu da etkilemiştir, ekonomik olarak sıkıntıdadır. Döndüğünde bıraktığı İstanbul'dan çok farklı bir İstanbul ile karşılaşır. Payitaht düşman işgali altındadır.
Bundan sonrası Kamil Bey'in aslında kim olduğunun keşfinin hikayesidir. Büyüdüğü, yetiştiği ve olgun bir erkek olarak yaşadığı hayattan çok farklı şartlar altında yaşamak zorunda kalan Kamil Bey, bazen dünyanın en asil insanına, bazen kendini kurtarmak için dünyayı ateşe verecek bir alçağa dönüşür. Asıl şaşırtıcı olan bir duygudan diğerine geçişinin saniyeler sürmesidir.
Üstelik bu hal, Kamil Bey' e has bir durum değildir. Ülke işgal altındadır ama insanlar yaşamaya devam etmektedir ve insan en nihayetinde insandır. Bir gün vatansever olan, ertesi gün en büyük vatan hainine dönüşmektedir. Kemal Tahir, Kamil Bey'in şahsında memleketin profilini büyük bir ustalıkla çizer. Fakat asıl etkileyi olan insanı temel alan ve romanın gidişatında dile getirilen hikayelerdir.
Örnek mi;
Cepheden cepheye koşan ve ailesi tarafından çoktan öldü sanılan bir çocuk nihayetinde evine geri döner. Çocuk, yıllar sonra mahallesine döndüğünde sokakta annesiyle karşılaşır.
annenin elinde eski bir yoğurt kâsesi vardır. Çocuk "anne!" diye
seslendiğinde, annesi önce kâseyi eğilip yere koyar, oğluna sonra
sarılır. Annenin öncelikli derdi, kâsenin kırılmamasıdır; yıllar sonra
sağ salim karşısında duran oğlu değil.
"Sonra, akrabaları, dostları, komşuları, hemşerileri dolaştım. Hepsinde bu 'kâseyi yere atamamak' hali fazlasıyla vardı. Harbe gidenler haklı olarak umursamaz olmuşlardı. Bir suretle yakalarını kurtaranlar ise, bizim karşımızda vicdan azabı çekiyorlar, bu duyguyla yenilginin suçunu açıktan açığa bize yükletiyorlardı."
"Sonra, akrabaları, dostları, komşuları, hemşerileri dolaştım. Hepsinde bu 'kâseyi yere atamamak' hali fazlasıyla vardı. Harbe gidenler haklı olarak umursamaz olmuşlardı. Bir suretle yakalarını kurtaranlar ise, bizim karşımızda vicdan azabı çekiyorlar, bu duyguyla yenilginin suçunu açıktan açığa bize yükletiyorlardı."
1 yorum:
yıllar yıllar önce okuduğumda çok etkilendiğim ve uzun süre etkisinde kaldığım üçlemesisinin ilkidir Kemal Tahir'in yazında bahsettiğin romanı..Güzel ve etkileyici bir roman eleştirisi olmuş az önce okuduğum yazın da sevgilim..öyle ki tekrar okumak için sabırsızlanıyorum..eline sağlık..Umud..
Yorum Gönder