13 Ağustos 2012 Pazartesi

BİRKAÇ MEHMET

Birkaç Mehmet için Meclis toplanmazmış. Ana kuzuları karakollara tıkılıp üstlerine roket yağdırılırken, sorgusuz sualsiz savaşa giden mahallemizin gençleri birer bacaklarını oralarda bırakıp geri dönerken Meclis'i toplayamazmışız. Memleketin bir bölümüne girişin yasaklandığı, her türlü iletişimin kesildiği o bölgede ne olup bittiği ile ilgili hiçbir tatmin edici açıklama yapmaz, üstüne Meclis toplansın diyenleri vatan haini ilan edebilirmişiz. Ama katiyen birkaç Mehmet için Meclis'i toplayamazmışız.

Bu ülkenin toprakları bereketli, genci çok. Şairin sıktığı topraktan şüheda fışkırıyormuş ya siyasinin sıktığı topraktan da ana kuzusu fışkırıyor olmalı ki bu kadar kayıtsızlar gencecik insanların ölümüne ve bu kadar soğuklar annelerin acılarına. Ama onların acısını ta yüreğinde duyanlar da var, hep oldu, hep olacak: 

KORE'DE ÖLEN BİR YEDEK SUBAYIMIZIN
MENDERES'E SÖYLEDİKLERİ
DİYET
 
Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki gözünüzle bakarsınız,
iki kurnaz,
   iki hayın,
         ve zeytini yağlı iki gözünüzle
                 bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli
                          ve topraklarına çiftliklerinizin
                                     ve çek defterinize.
Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki elinizle okşarsınız,
iki tombul,
   iki ak,
        vıcık vıcık terli iki elinizle
            okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
                    dövizlerinizi,
                           ve memelerini metreslerinizin.
İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in,
ve bütün kaygınız
      iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
              halkın tekmesinden korumaktır.
Benim gözlerimin ikisi de yok.
Benim ellerimin ikisi de yok.
Benim bacaklarımın ikisi de yok.
Ben yokum.
Beni, Üniversiteli yedek subayı,
                   Kore'de harcadınız, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
            vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
ve ben al kan içinde ölürken
           çığlığımı duymamanız için
                   kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
          kopuk ellerim,
                     kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,
göze göz,
ele el,
bacağa bacak,
diyetimi istiyorum,
alacağım da.
 
 
                                                           Nazım Hikmet / 25 Haziran 1959
 
  

10 Ağustos 2012 Cuma

EİCHMANN

Adolf Eichmann, "Nihai Çözüm" sırasında bütün Avrupa'dan toplanan Yahudi ve Çingeneleri toplama kamplarına sevkedip yokedilmelerini sağlayan organizasyonu yöneten Nazi'ydi. Savaşın sonra ermesinden sonra her nasılsa Avrupa'dan kaçıp, Güney Amerika'ya, Arjantin'e kaçmayı başarmıştı. Burada karısı ve dört oğluyla ve şüphesiz farklı bir kimlikle hayatını sürdürürken bütün Dünyada Nazileri avlayan Mossad onun kim olduğu keşfetti. Neticesinde Eichmann, Mossad'ın düzenlediği bir operasyonla kaçırıldı ve yargılanması için İsrail'e getirildi.

Eichmann, yargılama öncesi sorgu sürecini anlatan 2007 yapımı bir film. Filmin yönetmeni Robert Young. Eichmann'ın ne yaptığını itiraf etmesi için görevlendirilen Avner Less ile Eichmann arasında geçen diyaloglar filmin iskeletini oluşturuyor. Yeterince bilgi ile donatılmış sorgucu ile her koşulda çıkış noktası bulmaya ayarlı sorgulanan arasındaki diyaloglar fena değil. 

Ama Eichmann üzerinden yapılan flashbackler tam kör gözüm parmağına hesabı Eichmann'dan bir cani yaratmaya çalışıyor. Mazisinde 5 milyon insanın ölümü saklı bir kimsenin cani olduğuna ikna olmamız için sadizm örneklerinin kafamıza vurulmasına gerek yok. Adamın insan öldürmek için programlanmış bir organizasyonun başında olması kişiliği hakkında oldukça sağlam bir ipucu veriyor zaten.  "Bu adam bir katildir" sloganını bağıra bağıra tekrar edince kendimi  seçim öncesi partilerin propaganda konuşmalarını dinleyen masum seçmen gibi hissediyorum ve bu histen hoşlanmıyorum. 

Sonuç olarak pek başarılı bir film olduğunu söyleyemeyeceğim. Benim gibi 2.Dünya Savaşı ve bağlantılı konulara meraklı olan varsa belki ilgisini çekebilir. (Tabi blogu benden başka okuyan olması önkoşulu ile)

9 Ağustos 2012 Perşembe

HAYIRDIR

İnternet teknolojisinin gelişmediği karanlık dönemleri özlüyorum bazen. Çünkü o zamanlar insanlar benim için kapalı birer kutudan ibaretti. Pandora isimli kadınceğizle hiçbir tanışıklığım olmadan küçük dünyamda başkalarının nasıl olduğunu hayal ederek yaşabiliyordum.  Sonra bişi oldu.Teknoloji birden haddinden fazla gelişti. Buna bağlı yan ürünler sökün etti.Sosyal medya denen canavar ayaklandı. (Teknoloji gelişti ya, bence fazla gelişti, mesela bir 50 sene falan sabit kalsa herşey, bi sindirsek, ondan sonra kaldığı yerden ilerlemeye devam etse mesela? Bu da bir fikir. )

Bir yandan herkeslere kulp takıp bir yandan mahallede top oynayan çocukların arasına karışma isteğimi engelleyemediğimden benim de bir blogum, sözlük hesabım, efendime söyliyim, facebook sayfam ve de twitter hesabım var. Görüldüğü üzere hiçbir mecradan geri kalmamaya çalışan düşük profilli bir asosyalim. Ha ne diyorduk, internet teknolojisinin olmadığı zamanlar...O zamanlar etrafımızda kendiliğinden oluşan sır perdesi, sosyal medya denen ve dönem dönem yenisi parlayan uygulamalar saysesinde uçtu gitti. Peki iyi mi oldu? Bence olmadı. Memlekette bu kadar boş beleş adam olduğunu görmek üzücü. Ya da normal şartlar altında adam yerine koyacağın zatların oksijen tüketicisinden ibaret olduğunu görmek  can sıkıcı.Hani bir deyiş var ya, insanları tanıdıkça hayvanları daha çok seviyorum diye o hesap insanların klavyesinden çıkanları gördükçe hayata küsüyorum. Herşey bir tarafa bilgisayar başında yazarken bu kadar saygısız olma hakkını kim veriyor insanlara? Bilmediğimiz bir yerden emir geldi de ağız dolusu küfür etmeden fikir beyan etmek yasaklandı mı? Ayrımcılık yapmayanların ikinci bir emre kadar internet erişimi kesildi mi? Noluyoruz yahu?

3 Ağustos 2012 Cuma

DUMAN-AH

Ben Duman'ı seviyorum. Kaan'ın ağdalı, arabesk yorumu hoşuma gidiyor. O zaman; ahh