10 Ekim 2012 Çarşamba

IN A MANNER OF SPEAKİNG- NOUVELLA VAGUE


Aşkolsun, böyle bir şarkı varmış da kimse uyarmamış ya,


8 Ekim 2012 Pazartesi

DİZİ DİZİ DİZİLER

Yazın sıcak ve uzun günleri yerini yavaş yavaş  battaniye altı gecelerine bırakırkerken birkaç dizi önerisiyle karşınızdayım. Dexter'a olan hayranlığımı daha önce defalarca dile getirmiştim. O yüzden Dexter'ın yeni sezona başlangıç yaptığını söylemekle yetineyim.



Yine daha önce bahsettiğim dizilerden Homeland, yaz sezonunu üç Emmy ile kapattı. En iyi kadın ve erkek oyuncu ödülleri ile birlikte en iyi dizi ödülünü de kapan Homeland 2.sezonuna başladı. En iyi erkek oyuncu ve en iyi dizi ödülleri konusunda belki kendine rakip olacak muadilleri varmıştır, bir şey diyemem. Ama en iyi kadın oyuncu ödülünü Claire Danes'e vermeyecek jüri gitsin kumda oynasın bir zahmet.

Canım cananımın yönlendirmesiyle izlediğim The Mentalist'ten bahsetmek istiyorum az biraz. The Mentalist, 5. sezonunun arifesindeyken "abi Pink Floyd diye bir grup keşfettim, süper" diyen ergenle mukayese edilme pahasına söylüyorum; The Mentalist şahane dizi.  (Ne yapalım, daha önce kısmet olmadı, bilemedim, daha önce canım cananım yanımda değildi, bilemedik.) Patrick Jane'in, tamamen polis yöntemleri dışındaki manipülasyonlarıyla yönetilen CBI bir yandan ardı ardına işlenen cinayetleri çözme uğraşındayken bir yandan da Red John isimli seri katili yakalama derdinde. Patrick Jane ve Red John arasındaki kişisel husumet dizinin ana motoru ve dramatik alt yapısını oluşturuyor. Öyle ki zaman zaman tekrar düşen dizi Jane-Red John savaşlarıyla oldukça heyecanlı sezon finalleri vaad ediyor. Özellikle 3.sezon finali şimdiye dek seyrettiğim en heyecanlı sezon finallerinden biriydi. The Mentalist de yeni sezonu olan 5.sezonuna başladı.

Person Of İnterest, henüz ilk sezonunun tamamını izlemediğim ama şimdiye kadar izlediğim bölümleriyle belli bir düzeyi tutturan bir JJ Abrams yapımı. Lost referansıyla izlemeye başladığım dizinin başrollerinde yine Lost'tan Michael Emmerson (Losttaki tipini şaaptığım Ben) var. Diğer oyuncu Jim Caviezel. 11 Eylül saldırılarından sonra dizideki adıyla Harold Finch bir "makine" yapar. Makinenin işlevi bütün güvenlik kameralarını, telefon konuşmalarını, e-mailleri, kısaca her türlü iletişim kanalını gözetlemek ve olası terör saldırılarını haber vermektir. Ancak bireylerin karışacağı suçlar hükümet için kapsam  dışındadır. Eski bir CIA ajanı olan Reese ve Finch için esas olan hükümetin görmezden geldiği bireylere ilişkin suçları önlemektir.

Aksiyon ağırlıklı bir başka dizimiz Strike Back. Strike Back'i diğerlerinden ayıran çok temel bir özelliği var. Birinci sezonda tanıdığımız başrol oyuncularının hiçbiri ikinci sezonda yok. Ekip baştan aşağıya yenileniyor ve ikinci sezonda yine ilk sezonda neredeyse hiç olmayan erotizm işin içine karışıyor. İngiliz Gizli Servisi'nin bir kolu Section 20, tüm dünyada çeşitli operasyonlar yürütüp temelde İslamcı terör hücrelerine karşı savaşıyor. Arta kalan zamanlarda da bol bol sevişiyor. Öyle... Section 20 sevişgen bir gizli servis.    James Bond'tan İngiliz nezaketini çıkartın, işte karşınızda Strike Back. Yine de belli bir temponunu altına düşmediğini söyleyebilirim.

Ve son olarak Touch. Kiefer Sutherland'ın canlandırdığı Martin, 11 Eylül saldırılarında eşini kaybeder ve insanlarla iletişim kurmayan 11 yaşındaki oğlu ile başbaşa kalır. Sessiz çocuğun bir özelliği vardır: Sayılar yoluyla gelecekte yaşanan hadiseleri önceden haber vermektedir. Touch.. nasıl desem "o kadaaa da deyil" parantezinde izlenince pek keyif vermiyor. Belki seven bulunur.