30 Mart 2011 Çarşamba

HAYATIN MİZAHI

Kaşığı bardaktan çıkarmadan içtiğin çayın ardından şuracıkta duran demir delgeci kafana vura vura bu dünyadaki gereksiz varlığına son vermiyorsam eğer, bil ki bu sana acıdığımdan ya da cinayet işleyemeyecek kadar iyi bir insan olduğumdan değil. Bilakis senin için 88 adet farklı ve her biri diğerinden daha eza verici katliam hayalleri kuracak kadar geniş bir hayal gücüm var. Yalnızca hayatın kendine özgü bir mizah anlayışı olduğunu idrak edecek kadar yaşadım bu dünyada. Fantazilerimi gerçek kılıp seni kan banyosu içinde toprağa vermemin ardından, daha zaferimi kutlayamadan bir koğuş dolusu, kaşığı bardaktan çıkarmadan çay içen kader mahkumu arasındaki yerimi alacağımın farkındayım.

Etrafta uçuşan saç kıllarını çıra olarak kullanıp bütün evi yakmıyorsam bir sonraki hayatıma umursamazca yerlere dökülen kılları süpürmekle görevli bir berber çırağı olarak geleceğimi bildiğim içindir.

Dünya tarihine bir hain, belki de hainlerin en tanınmışı olarak geçen Brutus'un nasıl bir insan olduğunu düşündün mü hiç? Ben zaman zaman düşünüyorum. Belki de Brutus, tüm hayatı boyunca sadakat duygusuna sadık olarak yaşamıştır. Olamaz mı? Hayatın mizahı sadakat duygusunun yörüngesinde dönüp duran bir faniye en yakın arkadaşını sırtından hançerleme "imkanı" doğurursa buna kim şaşırır? Ben şaşırmam. Çünkü okulda en sevdiği ders Çevre Hukuku iken şimdi Karadeniz'in coşkun akan nehirlerine HES zinciri takmak için faaliyet gösteren şirketlere avukatlık yapan arkadaşlarım var. Para hırsı mı? Hiç zannetmiyorum.

Elde kağıt kalem yazı yazmaktan nefret eder, parmağında çıkan öğrenci nasırına küfür kafir girişirken hayatını başkalarının sözlerini bir telaşla kağıda aktararak kazanmak zorunda kaldığında bunun sadece hayatın mizahı olduğunu anlıyorsun çünkü.

25 Mart 2011 Cuma

BİLİNMEZLİK NE HOŞ NE TATLI

Dava başlıklı yazıyı yazdığım günden düne kadar bloguma giremiyordum. Girmeye çalıştığımda büyük kırmızı harflerle "bu siteye eşim mahkeme kararı ile engellenmiştir" yazıyordu zira. Her ne kadar bloglara erişim yasağı kalktı dense de durum bundan ibaretti. Dün kendiliğinden yine açıldı. İnsan ister istemez erişim yasağından sorumlu bir devlet memurunun arada fişi takıp çıkardığını düşünüyor. Öyle olunca şu anda herhangi bir bloga canımız istediğinde girebilecek miyiz bilemiyoruz.

Ben böyle bloguma girdiydim girmediydim diye debelenip dururken Yüce Devletimiz, adına mahkeme kararı dedikleri bir takım evrakla yayınevlerini basıp insanların bilgisayarlarındaki kitap taslaklarını silmeye başladı.Henüz suçlu olduğu ispatlanmamış bir kimsenin yazdığı kitabın suç unsuru taşıdığını, olsa olsa delil olarak tanımlanabilecek taslağı bulundurmanın suç olduğunu, bu taslağı görevlilere teslim etmeyenlerin terör örgütüne yardım etmiş sayılacakları, bir avukatın elinde bulunan taslağın bile aynı gerekçeyle istenebileceğini öğrenmiş olduk böylece. Kendimi o avukatın yerine koyuyorum da işin içinden çıkamıyorum. Zira ortada şöyle bir durum var, müvekkiliniz size bir kitap taslağı teslim etmiş olsun, diyorlar ki size teslim edilen taslağı bize vermezseniz sizi terör örgütüne yardımla suçlarız. Siz de veriyorsunuz. Bu durumda avukat-müvekkil mahremiyeti ihlal edilmiş oluyor bir. İkincisi müvekkilinizin bu taslağı hazırlayarak suç işlediği iddia edildiğine göre savunmanızı taslak üzerine kurmanız halin icabıdır ama artık elinizde taslak yok. Ayrıca taslak (artık nasıl bir bilgi içeriyorsa) görüldüğü yerde imha edildiğine göre yarın mahkeme dosyasından çıkacak taslak ile müvekkilinizin hazırladığı taslağın aynı olduğunu nereden bileceksiniz? Şunu demek istiyorum; birileri oturup o kitabı baştan yazsa, kitabın içeriğinde olmayan konuları kitaba eklese siz bunu bilebilir misiniz? Denetleme imkanınız var mı?

Tek derdimiz bloga girememek olsun bence. Bu kadar bilinmezlik insanı sarhoş eder.

16 Mart 2011 Çarşamba

DAVA

Bir akşam gelip bakıyorsun evinin kapısını mühürlemişler. Camlara tahta çakmışlar. Kapı duvar. Sonra başını kaldırıp etrafına bakıyorsun komşularının evleri de aynı durumda. Bütün evlerin kapıları tek tek mühürlenmiş, konu komşunun pencere içinde yetiştirdiği çiçekler yerlere atılmış, çiğnenmiş. Kendi kendine soruyorsun acaba neden ve kim yaptı böyle birşeyi. Bilemiyorsun. Çünkü kapıları mühürleyenler kim olduklarını açıklama gereği duymadan, neden böyle bir eylem gerçekleştirdiklerini izah etme ihtiyacı hissetmeden, neye dayanarak bütün bir mahalleyi karantina altına aldıklarını belirtmeden mühürlemişler kapıları. Sadece bir not bırakmışlar "bu evlere erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir." Ne bir mahkeme kararı var, ne bu mahkeme kararının gereğini yerine getiren kurumun adı sanı. Sadece bir not "mahkeme kararıyla engellenmiştir." Hani "madem ki mahkeme kararı bunun bir itiraz merci vardır" deme hakkın bile yok. Çünkü hangi mahkeme, ne sebeple böyle bir engelleme kararı almış, hukuki dayanağı nedir bunu sana bildiren yok. Tek bildiğin çocuk pornocusu muamelesi gördüğün. Birileri bakmış, evinin içini kendine göre sakıncalı görmüş, "yaşanmaz bu fesat yuvasında" demiş ve mühürlemiş.

Ben de Franz Kafka'yı büyük romancı, Dava isimli kitabını çok derin kitap sanırdım. Fikrimi değiştirdim. Bize her Allah'ın günü Josef K'nın hayatını yaşatmaya yemin ettiklerine göre Kafka son derece sıradan bir iş çıkarmış.